Çeviren: Denizhan Başaran
Hoşea 6:7’de peygamber Rab’bin sözünü şu şekilde kaydeder: “Oysa onlar Adam Kenti’nde Antlaşmaya uymadılar, Orada bana ihanet ettiler.” Bu bildiriye dayanarak, Adem’in Aden’deyken yaratıcısıyla bir antlaşma ilişkisi içinde olduğu ve Adem’in kişisel bir itaatsizlik eylemiyle bu antlaşmanın şartlarını gerçekten ihlal ettiği açıktır. Peygamberin bu açıklamasında Reformcu Hristiyanlar tarafından anlaşıldığı şekliyle Hristiyan teolojisinin çok önemli iki unsurunu bulmaktayız. Birinci unsur, Adem’in Tanrı’yla bir antlaşma ilişkisi içinde yaratılmış olmasıdır (bu antlaşma Tanrı Adem’i yarattıktan sonra ona keyfi olarak dayatılmamıştır). İkincisi, Adem’in bu antlaşmayı ihlal etmesi, hem kendisinin hem de temsil ettiği ve biyolojik olarak kendisinden türemiş olan insan ırkının tamamının başına korkunç sonuçlar getirmiştir.
Bu antlaşmanın kimliği ve niteliği uzun süredir tartışılan bir konudur. Ancak işler antlaşması (ya da diğer adıyla “yaratılış antlaşması”) Adem’in günaha düşüşünden hem önce hem de sonra kurtarış tarihinin dengesinin merkezinde yer alır. Aslında bu antlaşmanın insanlık tarihinin en başından beri var olduğunu kabul etmek bir dizi nedenden dolayı önemlidir. Bu, işler antlaşmasının Tanrı Adem’i yarattıktan sonra insanlığa dayatılmadığı gerçeğinin temelini oluşturur. Aksine, Adem’i ilahi bir suret taşıyıcısı olarak yaratarak, Adem Tanrı ile bir antlaşma ilişkisi içinde yaratılmıştır çünkü ahlaki ve rasyonel yaratıklar doğaları gereği yaratıcılarına itaat etmekle yükümlüdürler. Eğer Adem bu antlaşmanın taleplerine (düşünce, söz ve eylemde mükemmel itaat) itaatsizlik ederse, o zaman Adem ve onun temsil ettiği herkes (tüm insan ırkı) antlaşmanın lanetine, yani ölüme maruz kalır.
Yaratılışın başlangıcından itibaren bu antlaşmanın var olması, Adem ve soyunun Tanrı’ya karşı toplu isyanlarının sonuçlarından kurtulmaları gerekiyorsa, o zaman lanetten kurtuluşun, laneti ortadan kaldırmak ve Adem’in düşmüş ırkını Rab’bin önünde doğru kılmak için Tanrı’nın kurtarıcı lütfunu ve kurtarıcı eylemlerini gerektireceği anlamına gelir, tıpkı Adem’in günaha düşmeden önce doğru olduğu gibi. Başka bir deyişle, lütuf antlaşması (İsa Mesih’in aracılık ettiği antlaşma – 1.Timoteos 2:5) ancak Adem’in yaratıcısına isyan edip işler antlaşmasının şartlarını çiğnediği zaman insanlığın toplu olarak günaha düşmesi ve bunun sonucunda lanetlenmesi (ölüm) zemininde anlam kazanır.
Yaratılış anlatımında “işler antlaşması” terimi geçmese de, böyle bir antlaşmanın tüm unsurları Aden’de açıkça mevcuttur. İlk olarak, iki taraf vardır (Adem ve yaratıcısı) ve Tanrı bu antlaşmanın şartlarını egemen bir şekilde Adem’e ve onun soyundan gelenlere dayatır. İkinci olarak, Yaratılış 2:17’de belirtildiği gibi Tanrı tarafından ortaya konan bir koşul vardır – “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.” Bu koşul belirli bir yasak (ağaçtan yersen ölürsün) şeklinde olsa da, bu antlaşmanın özünü tanımlayan pozitif bir teolojik ilke olarak da çerçevelenebilir: “Bunu yap [yani yemeyerek itaat et] ve yaşa.” Üçüncü olarak, mükemmel itaat üzerine vaat edilen bir kutsama (sonsuz yaşam) ve herhangi bir itaatsizlik eylemi için tehdit edilen bir lanet (ölüm) vardır. Eğer Adem yaratıcısına itaat eder ve ağaçtan yemezse, o zaman Tanrı’nın vaat ettiği kutsamayı – sonsuz yaşamı – alacaktır. Ancak Adem ağaçtan yerse, o zaman antlaşmanın laneti olan ölüme maruz kalacaktır.
Bu unsurların üçü de yaratılış anlatımında mevcuttur ve Hoşea 6:7’deki bildiri ışığında, böyle bir antlaşmanın var olduğu ve bir kutsama/lanet ilkesi üzerine kurulu olduğu konusunda çok az şüphe olabilir. Bu üç unsura biraz daha detaylı baktığımızda, sadece Aden’de bir antlaşmanın unsurlarının açıkça mevcut olmadığını, aynı zamanda sonraki tüm kurtarış tarihinin, Adem’e ve onun soyundan gelenlere, tüm düşüncelerinde, eylemlerinde ve konuşmalarında Tanrı’nın emirlerine mükemmel bir şekilde itaat etmeleri koşuluyla sonsuz yaşamın vaat edildiği kutsama/ceza ilkesi üzerinde işleyeceğini görüyoruz. Adem antlaşmanın şartlarına mükemmel bir şekilde itaat ederse, Tanrı onu sonsuz yaşamla ödüllendirecektir. Adem eskiden olduğu gibi yaşamaya devam etmeyecek, doğruluğu onaylanacak ve kendisine sonsuz yaşam verilecektir.
Ancak Adem günah işleyip antlaşma laneti altına girdikten sonra, Adem’in ya da onun soyundan gelen herhangi birinin Rab’be böylesine kusursuz ve tam bir itaat göstermesi imkânsız hale gelmiştir. Gerçekten de lütuf antlaşmasının koşulları altında sunduğu kişiler adına böylesine mükemmel ve kişisel bir itaati sağlamak için ikinci bir Adem yani İsa Mesih gerekecektir ve bu Kurtarıcı sadece Tanrı’nın tüm emirlerine mükemmel bir şekilde itaat etmekle kalmamalı, aynı zamanda Adem’deki günahımızın suçluluğunun ve kendi günahlarımızdan dolayı bize yüklenen suçluluğun ortadan kaldırılabileceği bazı araçlar sağlamalıdır. İkinci Adem sadece bizim yerimize ve bizim için mükemmel bir şekilde itaat etmekle kalmamalı, aynı zamanda çarmıha gidip günahlarımız için acı çekerek ölmeli ve Adem’in çocukları olan hepimizin üzerine gelen laneti üzerimizden kaldırmalıdır.
Dolayısıyla İsa’nın yaptıkları ve ölümü (müjdenin iyi haberi) ancak kötü haberin – hepimizin Adem’de günah işlediği ama İsa Mesih aracılığıyla bize sonsuz yaşamın verildiği bozulmuş işler antlaşmasının – arka planında anlamlıdır (Romalılar 5:12-19).