Çeviren: Denizhan Başaran
Amerikalıların çoğu, insanların içten içe temelde iyi olduklarına dair samimi ama tamamen yanlış yönlendirilmiş bir varsayımla hareket eder. Kendimizi başkalarıyla kıyasladığımızda, oldukça iyi olduğumuzu söyleyebiliriz. Elbette, bizden daha iyi insanlar olduklarını istemeyerek de olsa kabul edebileceğimiz bazı kişiler vardır, ancak yine de başkalarına karşı kendimizi kıyaslama denemelerimizin çoğunda oldukça başarılı oluruz.
İnsanların temelde iyi olduğunu varsaymanın sorunu, bizimkinin düşmüş bir ırk olduğu, Tanrı’nın adil mahkûmiyeti altında, ölüm ve sonsuz ceza hükmünü beklediği gerçeğini tamamen göz ardı etmesidir. Gerçek şu ki, Tanrı beni benim gibi düşmüş bir günahkâr olan başka biriyle karşılaştırmayacaktır. Bunun yerine, Tanrı beni kutsal, doğru ve iyi olan yasasının standardına göre ölçecektir (Romalılar 7:12) ve Tanrı beni yasasının standardıyla ölçtüğünde, Adem’in soyundan gelen herkes gibi benim de Tanrı’nın mükemmellik standardını karşılayamayacağım kısa sürede ortaya çıkacaktır. Ben bir günahkârım. Ölüm cezası altındayım. Bu nasıl oldu?
Bu hemen adalet sorusunu gündeme getirir. Tanrı’nın beni karşılamam mümkün olmayan bir standarda göre yargılaması adil midir? Eğer bu soruya Kutsal Kitap bağlamı olmaksızın bakacak olursak, yanıtımız “hayır” olacaktır. Kutsal Kitap Adem’in sadece ilk insan olduğunu (tüm insanların biyolojik olarak ondan türediğini) değil, aynı zamanda kutsal ve günahsız yaratıldığını da öğretir. Adem Aden’e, “bunu yap (yasak ağaçtan yeme) ve yaşa” ya da “ağaçtan ye ve öl” koşulunu içeren işler antlaşması altında yerleştirildi. Adem ikincisini seçti ve tüm insan ırkının üzerine antlaşmanın ölüm lanetini getirdi. İnsanlar genellikle Ben Franklin’in, hayatta kaçınılmaz olan iki şeyin ölüm ve vergiler olduğu şeklindeki meşhur sözüne katılırlar; her ikisinin de insan günahından kaynaklandığını eklemeliyim. Yine de gerçek şu ki, ölüm insan ırkı için doğal bir şey değildir. Ölüm, Adem’in düşüşünün bir sonucudur.
Adem iyiyle kötüyü bilme ağacından yediğinde, Tanrı hemen onun üzerine antlaşma lanetini ilan etti. “RAB Tanrı Adem’e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana, Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için Toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi, “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. Toprak sana diken ve çalı verecek, Yaban otu yiyeceksin. Toprağa dönünceye dek Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın Ve yine toprağa döneceksin.”” Çalışmak zahmete dönüştü. Verimli tarlalar yabani otlar ve deve dikenleriyle doldu. Çocuk doğurmak işçiliğe dönüştü. Üstelik daha da kötüsü, Adem artık ölüm cezasıyla karşı karşıyaydı. Biz de öyle.
Adem bizim adımıza ve bizim yerimize hareket ettiği için (Aden’de bizim temsilcimiz olarak hizmet ederek), Adem’in isyan eyleminden dolayı Tanrı’nın önünde sanki Aden’de bulunmuşuz ve ilk babamız gibi Tanrı’ya karşı isyan etmişiz gibi suçluyuz. Adem’in günahının suçu bize yüklenmiş ya da sayılmıştır (Romalılar 5:12, 18-19). Adem’in düşüşü bizi Tanrı’nın önünde suçlu kılmakla kalmadı, hepimiz Adem’den günahkâr bir doğayı miras aldık ve kendi günah eylemlerimiz bu günahkâr doğadan kaynaklanmaktadır (Romalılar 7:5). Günah işleriz çünkü günah işlemek isteriz. Aslında günah işlemeyi severiz. Bu, hepimizin temelde iyi insanlar olduğumuz ve zaman zaman günah işlediğimiz düşüncesinden çok farklıdır. Aksine bizler, günahkâr eğilimleri merhametli bir Tanrı’nın lütfuyla dizginlenen günahkâr insanlarız.
Kutsal Kitap doğamız ve seçimimiz gereği günahkâr olduğumuzu ve Tanrı’nın önünde hiçbir zaman masum olmadığımızı öğretir (Mezmur 51:5; 58:3). Pavlus’un Efesliler 2:1-3’te anlattığı gibi, günah içinde ölüyüz ve doğamız gereği gazap çocuklarıyız. Efesliler 4:17-19’da Pavlus Adem’in düşüşünün üzerimizdeki etkilerinden şu şekilde söz eder. “Bunun için şunu söylüyor ve Rab adına sizi uyarıyorum: Artık öteki uluslar gibi boş düşüncelerle yaşamayın. Onların zihinleri karardı. Bilgisizlikleri ve yüreklerinin duygusuzluğu yüzünden Tanrı’nın yaşamına yabancılaştılar. Bütün duyarlılıklarını yitirip açgözlülükle her türlü pisliği yapmak üzere kendilerini sefahate verdiler.” Adem’in düşüşünün sonuçları çok ağırdır. Düşüncelerimiz beyhudedir, anlayışımız kararmıştır, Tanrı’ya yabancılaşmışızdır ve Tanrı’yı hoşnut etmeye çalışmak yerine günahlı doğamızı tatmin etmeye çalışırız.
Tüm bunlar Adem’in Cennet’teki isyan eyleminden kaynaklanmaktadır. Püritenlerin çok yerinde bir şekilde ifade ettiği gibi, “Adem’in düşüşünde hepimiz günah işledik.” Adem günah işlediği için, bizler günahkâr bir doğayla doğduk, zaten ölüm cezası altındayız ve kendimizi kurtarmak için hiçbir şey yapamıyoruz. Bu, Adem’in düşüşünün sonucudur.