Çeviren: Toğrul Salamzade
“Birincisi, aklanmamızla ilgili mesele, insanların yargısına değil, önünde yasaya kusursuz ve mutlak itaatten başka hiçbir şeyin doğruluk sayılmadığı Tanrı’nın yargısına havale edilmelidir; bu, vaatlerinden ve tehditlerinden açıkça anlaşılmaktadır: böyle kusursuz bir kutsallık ölçüsüne ulaşan hiç kimse bulunmazsa, herkesin kendi içinde doğruluktan yoksun olduğu sonucu çıkar. İkincisi, Mesih’in yardımımıza gelmesi elzemdir; yalnız adil olan Mesih, kendi doğruluğunu bize isnat ederek bizi doğru kılabilir. Artık imandaki doğruluğun nasıl Mesih’in doğruluğu olduğunu görmektesiniz. Bu nedenle aklandığımızda, etkin sebep Tanrı’nın merhameti, liyakatli olan Mesih, araç ise imanla bağlantılı olan sözdür. Bu nedenle imanın akladığı söylenmektedir, çünkü iman aracılığıyla doğruluğun bize aktarıldığı Mesih’i kabul ederiz. Mesih’e paydaş kılındığımız için, sadece kendimiz doğru kılınmakla kalmayız, aynı zamanda işlerimiz de Tanrı’nın önünde doğru kabul edilir ve bu nedenle, işlerimizde olabilecek kusurlar Mesih’in kanıyla ortadan kaldırılır; koşullu olan vaatler de aynı lütufla bizde gerçekleştirilir; zira Tanrı işlerimizi kusursuz olarak değerlendirir, çünkü onların kusurları karşılıksız bağışlamayla örtülmüştür.”[1]
[1] John Calvin ve John Owen, Commentary on the Epistle of Paul the Apostle to the Romans (Bellingham, WA: Logos Bible Software, 2010), 138-139.