İnanç Bildirgesi

WESTMINSTER İMAN AÇIKLAMASI

Çeviren: Toğrul Salamzade

BÖLÜM 1

Kutsal Yazılar

  1. Doğanın ışığı ve yaratış işleri ve ilahi takdir, Tanrı’nın iyiliğini, hikmetini ve gücünü öylesine açık bir biçimde göstermektedir ki insanların O’na inanmamak için hiç özürleri yoktur. Ne var ki bu araçlar tek başlarına, kurtuluş için şart olan Tanrı bilgisini ve iradesini sağlamazlar. Bu sebeple, farklı zamanlarda kendisini açıklaması ve bu vahyin, kilisesi için olan isteğini beyan etmesi ve ardından vahyettiği her şeyi yazıya dökmek Tanrı’yı hoşnut etmiştir, öyle ki hakikat daha iyi muhafaza edilip aktarılsın ve kilise, benliğin bozulmuşluğuna ve Şeytanın kötü amaçlarına rağmen güvenli bir biçimde temellensin ve teselli edilsin. Tanrı artık eski zamanlardaki yollarla kendisini açıklamadığına göre Kutsal Yazılar mutlak derecede gereklidir.
  2. Kutsal Yazı veya Tanrı’nın yazılı Sözü olarak adlandırdığımız [kitap], Eski Antlaşma’nın ve Yeni Antlaşma’nın tüm kitaplarını içermektedir:

Eski Antlaşma:

  • Yaratılış
  • Mısır’dan Çıkış
  • Levililer
  • Çölde Sayım
  • Yasanın Tekrarı
  • Yeşu
  • Hakimler
  • Rut
  • 1.Samuel
  • 2.Samuel
  • 1.Krallar
  • 2.Krallar
  • 1.Tarihler
  • 2.Tarihler
  • Ezra
  • Nehemya
  • Ester
  • Eyüp
  • Mezmurlar
  • Süleyman’ın Özdeyişleri
  • Vaiz
  • Ezgiler Ezgisi
  • Yeşaya
  • Yeremya
  • Ağıtlar
  • Hezekiel
  • Daniel
  • Hoşea
  • Yoel
  • Amos
  • Ovadya
  • Yunus
  • Mika
  • Nahum
  • Habakkuk
  • Sefanya
  • Hagay
  • Zekeriya
  • Malaki

Yeni Antlaşma:

  • Matta
  • Markos
  • Luka
  • Yuhanna
  • Elçilerin İşleri
  • Romalılar
  • 1.Korintliler
  • 2.Korintliler
  • Galatyalılar
  • Efesliler
  • Filipililer
  • Koloseliler
  • 1.Selanikliler
  • 2.Selanikliler
  • 1.Timoteos
  • 2.Timoteos
  • Titus
  • Filimon
  • İbraniler
  • Yakup
  • 1.Petrus
  • 2.Petrus
  • 1.Yuhanna
  • 2.Yuhanna
  • 3.Yuhanna
  • Yahuda
  • Vahiy

Bu kitapların tümü Tanrı tarafından esinlenmiştir ve hem iman hem de yaşam için birer kanundurlar.

  1. Genellikle Apokrif olarak adlandırılan kitaplar ilahi esinin ürünü olmamanın yanı sıra Kutsal Yazı kanonuna ait değildirler. Bu sebeple onların Tanrı’nın kilisesinde hiçbir yetkileri yoktur ve diğer insan ürünü kitaplardan farklı bir şekilde değerlendirilmemelidirler.
  2. İnanılması ve itaat edilmesi gereken Kutsal Yazıların yetkisi, herhangi bir insanın veya Kilisenin tanıklığına değil, ancak tamamen Kutsal Yazıların yazarı olan Tanrı’nın (ki O hakikatin ta kendisidir) tanıklığına dayanmaktadır. Bu nedenle, Tanrı’nın Sözü olduğu için kabul edilmelidir.
  3. Kilisenin tanıklığının etkisiyle Kutsal Kitap’ı yüksek derecede ve hürmetle değerlendirebiliriz. Kutsal Yazının kendisi göksel konular, öğretisinin etkisi, içerik tarzının ihtişamı, her konuda uyum içerisinde olması, bütününün kapsamı (ki tüm yüceliği Tanrı’ya verir), insan ırkının kurtuluşu için yegâne yolun tamamen açıklanması ve daha birçok eşsiz üstünlükler ve içeriğin mükemmeliyeti ile [Kutsal Kitap’ın] Tanrı’nın sözü olduğunu sergilemektedir. Ne var ki, Kutsal Kitap’ın hatasız gerçekliği ve ilahi yetkisinden, yalnızca Söz ile yüreklerimizde tanıklık eden Kutsal Ruhun içsel çalışmasıyla emin olmaktayız.
  1. Tanrı’nın kendi yüceliği ve insanın kurtuluşu, iman ve hayat ile ilgili olan amacına ilişkin her şey Kutsal Kitap’ta ya apaçık bir biçimde beyan edilmiştir ya da Kutsal Kitap’ı takiben kaçınılmaz ve mantıksal çıkarım ile anlaşılabilmektedir. Kutsal Kitap’a zaman içerisinde ne Ruhun yeni vahiylerinden ne de insanların geleneğinden hiçbir şey eklenmemelidir. Buna rağmen, kurtuluş anlayışıyla ilgili Kelamda açıklanmış olan şeyleri anlamak için Tanrı’nın Ruhunun içsel aydınlatmasının gerekli olduğunu kabul etmekteyiz. Bunun yanı sıra, Tanrı’ya ibadetin ve kilise yönetiminin bazı hükümlerinin, insani etkinlikler ve teşkilatlarla benzeştiğini kabul etmekteyiz; bunlar doğanın ışığı ve Hristiyan sağduyumuza göre yönlendirilmeli ve Kelamın genel kurallarına uygun şekilde uygulanmalı ve itaat edilmelidir.
  2. Kutsal Yazıların tüm pasajlarındaki anlamlar eşit derecede açık olmadığı gibi her pasaj da her bir birey için aynı anlaşılırlık düzeyinde değildir. Ne var ki, kurtuluş için bilinmesi ve uygulanması gereken her şey Kutsal Kitap’ta öylesine bariz bir şekilde sunulmuş ve açıklanmıştır ki eğitimsiz [kimseler] bile tıpkı eğitimliler gibi bunları olağan lütuf araçlarının doğru kullanımıyla yeterli düzeyde anlayabilirler.
  3. Eski Antlaşma İbranice (Tanrı halkının yerel ve antik dilinde), Yeni Antlaşma ise Grekçe (Yeni Antlaşma’nın yazıldığı dönemde uluslararası çapta konuşulan en yaygın dil) yazılmış olup, direkt Tanrı’nın esiniyle kaleme alınmıştır ve Tanrı’nın özel ilgisi ve takdiriyle tahrif olmadan muhafaza edilmiştir. Bu kitaplar, otantiktir ve her dini münakaşaya ilişkin kilisenin başvurması gereken nihai kaynaktır. Kutsal Kitap’ın orijinal dilleri ise Tanrı halkının tümü tarafından anlaşılmamaktadır fakat Tanrı halkına mensup herkesin Kutsal Kitap’la ilgilenmeye hakkı vardır ve Tanrı’nın kendisi [Kutsal Yazıların] korku ve hürmetle okunması gerektiğini emretmektedir ve dolayısıyla Kutsal Kitap onu okuyacak olan her halkın kendi yerel diline tercüme edilmelidir. Ardından Tanrı’nın sözü herkeste bütün doluluğuyla yaşayacaktır; herkes Tanrı’ya kabul edilebilir bir biçimde ibadet edecektir ve tüm imanlılar Kutsal Kitap’ın dayanma gücü ve teşviki aracılığıyla umut bulacaktır.
  4. Kutsal Kitap’ın yorumlanması için kullanılan şaşmaz kural, Kutsal Kitap’ın kendisidir. Bu nedenle, Kutsal Yazıların herhangi bir kısmının gerçek ve tam anlamına (ki birçok değil, bir tanedir) ilişkin sorulacak bir soru varsa o konuda daha anlaşılır ifadelerin kullanıldığı bölümler araştırılmalı ve bilinmelidir.
  5. Tüm dini münakaşalar, dini konseylerde verilen tüm kararlar, erken dönem yazarlarının tüm düşünceleri, tüm insani öğretiler ve her özel fikir sınanmalıdır ve ulu yargısına itibar etmemiz gereken tek kişi Kutsal Yazılarda konuşan Kutsal Ruhtur.

BÖLÜM 2

Tanrı ve Kutsal Üçlü Birlik

  1. Yalnızca tek diri ve gerçek Tanrı vardır; O, varlığında ve mükemmelliğinde sonsuzdur, tamamen pak bir ruhtur, görünmezdir, bedeni, parçaları veya duyguları yoktur, değişemeyendir, son derece muazzamdır, ebedidir, sınırsızdır, her şeye gücü yetendir, tamamen bilge, tamamen kutsal, tamamen özgür ve tamamen mutlaktır. Her şeyi kendi değişmez ve tamamen doğru iradesine uygun bir şekilde kendi yüceliği için yapar. O tamamen sevecen, lütufkar, merhametli ve sabırlıdır. O’nun iyiliği ve hakikati taşkındır. Kötülüğü, isyanı ve günahı affeder ve kendisini özenle arayanları ödüllendirir. Yargıları tamamen adil ve muhteşemdir; günahtan tamamen nefret eder ve suçluyu aklamaz.
  2. Tanrı, tüm yaşama, yüceliğe, iyiliğe ve kutsiyete kendi içerisinde sahiptir. O, tümüyle kendine yeterlidir ve yaratıklarına hiçbir konuda muhtaç olmamakla birlikte, onlardan hiçbir yücelik de almaz fakat kendi yüceliğini onlarda, onlar aracılığıyla, onlar üzerinde sergiler. O, kendisi tarafından, kendisi aracılığıyla ve kendisi için var olan tüm yaratılışın tek kaynağıdır. O, her şey üzerinde mutlak egemenliğe sahiptir ve yaratılışıyla, yaratılışına veya yaratılışı için dilediği her şeyi yapar. O’nun için her şey bariz ve tamamen açıktır. O’nun bilgisi sonsuzdur, hatasızdır ve herhangi bir yaratılmış varlığa dayanmaz, öyle ki O’nun için hiçbir şey koşula bağlı veya belirsiz olmasın. O, tüm amaçlarında, işlerinde ve emirlerinde tamamen kutsaldır. Meleklerden, insanlardan ve diğer tüm yaratıklardan ibadeti, hizmeti veya itaati talep etmekten hoşnuttur.
  3. Tanrılığın birliği, tek öze, güce ve sonsuzluğa sahip üç kişide mevcuttur: Baba Tanrı, Oğul Tanrı ve Kutsal Ruh Tanrı. Baba, yaratılmamıştır ve herhangi bir kaynağı yoktur. Oğul, ezelden vardır ve Baba’dan çıkmıştır ve Kutsal Ruh sonsuzca Baba’dan ve Oğul’dan gelmektedir.

BÖLÜM 3

Tanrı’nın Sonsuz Hükümleri

  1. Tüm sonsuzluktan beri, tamamen bilge ve kutsal isteği doğrultusunda Tanrı, tüm olayları özgürce ve değişmez bir biçimde belirlemiştir. Ne var ki bu takdir, Tanrı’nın, günahın faili olduğu, yaratmış olduklarının iradelerini ihlal ettiği veya ikincil nedenlerin özgürlüğünü veya ihtimalini ortadan kaldırdığı anlamına gelmez ancak O’nun tarafından tesis edildiği anlamına gelmektedir.
  2. Tanrı, olası her koşulda nelerin olabileceğini veya olabilme ihtimalini bilse de hiçbir şey buyurmamıştır çünkü olayları gelecekte, hangi koşullar altında nelerin olacağını öngörmüştür.
  3. Kendi yüceliğini sergilemek için Tanrı bazı insanların ve bazı meleklerin sonsuz yaşama sahip olmalarını önceden belirlemiş, diğerlerinin ise sonsuz ölüme gitmelerini önceden kararlaştırmıştır.
  4. Meleklerin ve insanların bu önceden belirlenmesi ve önceden kararlaştırılması kesin ve değişmezdir. Meleklerin ve insanların sayısı ve kim oldukları kesindir, bellidir ve ne artırılabilir ne de azaltılabilir.
  5. Dünya yaratılmadan önce Tanrı, kendi sonsuz, değişmez planı, gizli amacı ve iyi isteği uyarınca, yaşam ve sonsuz yücelik için önceden belirlediği insanları Mesih’te seçmiştir. Bunu yalnızca kendi merhametinin, sevgisinin ve muhteşem lütfunun övülmesi için yapmıştır ve bu seçim O’nun, yaratmış olduklarının ne olacakları veya ne yapacaklarına dair sahip olduğu önbilgisinden bağımsız olarak yapılmıştır ve bunda onların ne imanın ne iyi işlerinin ne de dayanmalarının herhangi bir etkisi olmamıştır.
  6. Tanrı, seçilmiş olanların yüceltileceklerini belirlediği gibi aynı şekilde O’nun sonsuz ve özgür amacı uyarınca, seçimin nasıl gerçekleştirileceğini de önceden belirlemiştir. Böylelikle, Adem’de düşmüş olan seçilmişler, Mesih tarafından kurtarılmıştırlar ve Mesih’e iman etmek üzere o anda onlarda çalışmakta olan Mesih’in Ruhu tarafından etkin bir biçimde çağırıldılar ve aklandılar, evlatlık alındılar, kutsallaştırıldılar ve O’nun gücüyle imanla kurtuluşa erişmek üzere korunmaktadırlar. Mesih tarafından fidyesi ödenenler, etkin biçimde çağırılanlar, aklananlar, oğulluğa alınanlar, kutsallaştırılanlar ve kurtarılanlar, başkaları değil ancak yalnızca seçilmiş olanlardır.
  7. Tanrı’nın gizli amacı uyarınca, yarattıkları üzerindeki egemen gücündeki görkeminin sergilenmesi için, dilediği şekilde merhametini sunmak ya da saklı tutmak yoluyla, yüce adaletinin övülmesi için insanlığın geri kalanını çağırmamaktan ve onları utanç içinde ve günahlarından dolayı hak ettikleri gazapta bırakılmalarından hoşnut olmuştur.
  8. Büyük gizeme sahip bir öğreti olan önceden belirlenme öğretisi, özel ihtiyat ve dikkat ile ele alınmalıdır; öyle ki Tanrı’nın kendi sözünde beyan edilmiş olan iradesine kulak vererek ve itaat ederek, insanlar, etkin çağrılarının kesinliğinden ebediyen seçildiklerinden emin olabilsinler. Böylelikle önceden belirlenme öğretisi, Tanrı’ya yalnızca övgü, hürmet ve takdir kazandırmakla kalmaz, ancak alçakgönüllü ve özenli bir yaşam sağlayarak, müjdeye içtenlikle itaat eden kişileri tamamen destekler.

BÖLÜM 4

Yaratılış

  1. Başlangıçta Baba Tanrı, Oğul Tanrı ve Kutsal Ruh, Tanrı’nın ebedi gücünün, hikmetinin ve iyiliğinin sergilenmesi için dünyayı hiçten var etmekten hoşnut oldu. Tanrı, dünyadaki görünen ve görünmeyen her şeyi altı günde yarattı ve [yarattığı şeyler] çok iyiydi.
  2. Tanrı tüm diğer yaratıkları var ettikten sonra insanı, düşünebilen ve ölümsüz ruhlara sahip erkek ve kadın olarak yarattı. Onlara kendi suretinde bilgi, doğruluk ve gerçek kutsallık bahşetti ve yasasını yüreklerine yazdı. Bununla birlikte Tanrı, onlara yasasına hem itaat edebilecek hem de itaatsizlik edebilecek gücü verdi; yani, onlara değişebilen özgür irade bahşetti. Yüreklerine yasasını yazmasının yanı sıra, onlara İyiyi ve Kötüyü Bilme Ağacından yememeleri emredildi. Tanrı’nın yasasına uydukları ve O’nun bu emrini yerine getirdikleri sürece, Tanrı’yla paydaşlık içerisinde mutlulardı ve diğer yaratıklar üzerinde egemendiler.

BÖLÜM 5

İlahi Takdir

  1. Her şeyi yaratmış olan ve sürdüren Tanrı’dır. O, en büyükten en küçüğüne her yaratığı, her eylemi ve her şeyi, kendisinin tamamen hikmetli ve kutsal takdiri ile yönlendirmekte, ayarlamakta ve yönetmektedir. Bunu, kendi yanılmaz öngörüsü, fahri ve değişmez amacı uyarınca, kendi hikmetinin, gücünün, adaletinin, iyiliğinin ve merhametinin övülmesi için yapmaktadır.
  2. Tanrı ilk sebeptir ve O’nun ilişkili olan her şey değişmez ve yanılmaz olarak gerçekleşmektedir. Ne var ki, aynı ilahi takdir ile ikincil sebeplerin gerçekleşmesini de buyurmaktadır. Bu ikincil sebeplerin sonucu olarak, bazı şeyler kaçınılmaz surette gerçekleşir; diğerleri ise işin içindeki araçların gönüllü niyetlerine bağlı olarak gerçekleşir veya gerçekleşmez ve gerçekleşmeyen bazı diğer [olaylar] öteki koşullara dayalı olarak gerçekleşmez.
  3. Tanrı, sıradan araçları kendi takdirini gerçekleştirmek üzere günden güne kullanır. Fakat dilediği üzere bu araçlar olmadan, bu araçların ötesinde veya onlara aykırı biçimde çalışmaktadır.
  4. Tanrı’nın takdiri, O’nun her şeye yeten gücünü, bilinemeyen hikmetini ve sonsuz iyiliğini sergilemektedir. Hatta O’nun takdiri düşüşe ve diğer meleklerin ve insanların günahlarını bile kapsamaktadır. Bu günahlar Tanrı tarafından yalnızca izin verilmemiş, ancak O’nun bilgeliğinin ve gücünün doluluğuyla bağlanmış, buyurulmuş ve hükmedilmiştir, öyle ki [bu günahlar] O’nun kutsal amaçlarını gerçekleştirsinler. Ne var ki, günahkarlık hala yaratılmış olana aittir ve günaha sebep olmayan ve onaylamayan ve kutsal doğruluğa sahip Tanrı’dan kaynaklanmamaktadır.
  5. Kendi hikmetinin, doğruluğunun ve lütfunun doluluğunda Tanrı, kendi çocuklarının çeşitli yollarla denenmelerine ve bir süreliğine kendi yüreklerinin bozulmuşluğu doğrultusunda hareket etmelerine izin verir. Tanrı bunu, onların geçmiş günahlarından dolayı terbiye etmek için yapar, öyle ki alçakgönüllü kılınsınlar. Diğer çeşitli adil ve kutsal sonuçlara ilaveten, imanlılar desteklenmek için Tanrı’ya daha yakın ve sürekli bağlı olma konumuna ulaşırlar ve bununla birlikte günaha [sebebiyet veren] fırsatlar karşısında daha gözü açık ve dirençli hale gelirler.
  6. Bu durum kötüler ve tanrısızlar için farklıdır. Geçmiş günahlarının cezası olarak, adil yargıç olan Tanrı, ruhsal olarak onları kör eder ve kendi günahkarlıklarında [yüreklerini] sertleştirir. Tanrı, onlardan ruhsal aydınlanma yaşayabilecekleri lütfu yalnızca esirgemekle kalmaz, ancak bazen sahip oldukları armağanlarını da ellerinden alır ve kasten, bozulmuş tabiatlarının doğal olarak aradığı günah işleme fırsatlarına terk eder. Dolayısıyla onları kendi arzularına, dünyevi denenmelere ve Şeytanın gücüne teslim eder ve böylelikle, Tanrı diğerlerinin [yüreklerini] yumuşattığı koşullarda bile onlar [yüreklerini] daha da katılaştırır.
  7. Tanrı’nın takdiri genel olarak yaratmış olduğu herkesi kapsadığı gibi, tüm özel yollarla kilisesiyle ilgilenir ve onun için her konuda en iyisini yapar.

 BÖLÜM 6

İnsanın Düşüşü, Günah ve Günahın Cezası

  1. İlk ebeveynlerimiz, Şeytanın kurnaz ayartmasıyla yoldan saptılar ve yasak meyveyi yiyerek günah işlediler. Günah işlemelerine müsaade etmek Tanrı’yı hoşnut etti çünkü O’nun hikmetinde ve kutsallığında, onların günahını kendi yüceliği için kullanacaktı.
  2. Bu günaha [düşerek] onlar, başlangıçta sahip oldukları doğruluktan ve Tanrı’yla paydaşlıktan yoksun kaldılar ve böylelikle günahta öldüler, her alanda ve tüm beden uzuvlarında ve ruhlarında tamamen bozuldular.
  3. Âdem ve Havva tüm insanlığın kökeni oldukları için bu günahın suçu onların doğal soyu olan ve günahta aynı derecede ölümü ve bozulmuş doğayı miras almış olan tüm insanlığa yüklendi.
  4. Bu orijinal bozulmuşluk bizleri, her türlü kötülüğü yapmaya meyilli kılarken, her türlü iyi olan şeyden tamamen caydırır, her türlü iyi şeyi yapma gücünden tamamen yoksun kılar ve her türlü iyi olan şeye tamamen sırt çevirmemize sebep olur. İşlenen tüm günahlar bundan kaynaklanır.
  5. Dünyadaki yaşam boyunca bu bozulmuş doğa ruhsal değişim yaşamış kişilerde var olmaya devam eder ve Mesih’te bağışlansa ve öldürülse de tüm dürtüleri gerçektir ve tamamen günahlıdır.
  6. Hem orijinal günah hem de işlenmekte olan her günah, Tanrı’nın doğru yasasına isyan eder ve günahkara suç getirir. Her bir günahkâr bunun sonucu olarak her türlü ruhsal, geçici ve ebedi perişanlıkla birlikte Tanrı’nın gazabını, yasanın lanetini ve ölümü hak eder.

BÖLÜM 7

Tanrı’nın İnsanla Yaptığı Antlaşma

  1. Tanrı’yla yaratılışı arasındaki mesafe o kadar büyük ki yaratılmış olanlar kendilerini yaratmış olana itaat borçlu olmalarına rağmen, Tanrı tenezzül etmeden O’ndan asla hiçbir kutsama veya armağan almaları mümkün değildir. İnsana antlaşmalar aracılığıyla sağlayışta bulunmak Tanrı’yı hoşnut etmiştir.
  2. İnsanla yapılan ilk antlaşma işler antlaşmasıydı. O antlaşmada yaşam, mükemmel ve kişisel itaat şartıyla Adem’e ve onun aracılığıyla tüm soyuna vaat edilmişti.
  3. Düşüş sonucu, insan kendisini antlaşma şartları altında yaşayamayacak duruma getirdi ve böylelikle Rab ikinci bir antlaşma olan lütuf antlaşmasını yaptı. Bu lütuf antlaşmasında Tanrı, İsa Mesih aracılığıyla günahkarlara karşılıksız olarak yaşam ve kurtuluş sunmaktadır. Kurtulmak için insanın İsa’ya iman etmesi gereklidir ve Tanrı, istemeleri ve inanmaları için yaşamak üzere belirlenmiş olanlara Kutsal Ruhu vaat etmektedir.
  4. Bu lütuf akdi Kutsal Yazılarda antlaşma olarak belirtilmiştir ve İsa Mesih’in ölümüne, mirasçı oluşuna, sonsuz mirasa ve bu mirasın kapsadığı her şeye ilişkin olarak kullanılmaktadır.
  5. Bu antlaşma yasa ve müjde dönemlerinde farklı biçimlerde uygulanmıştır. Lütuf antlaşması, yasa altında vaatler, peygamberlikler, kurbanlar, sünnet, fısıh kuzusu ve Yahudi halkına verilmiş diğer türlü kurallarla uygulanmıştı ve bunların hepsi Mesih’in gölgesiydi. O zaman için yasa altında yapılmış olan antlaşma, Ruhun işleyişi vasıtasıyla uygulanmış olup, seçilmiş olanları eğitmek ve aracılığıyla tüm günahlarının affına ve ebedi kurtuluşa kavuşacakları vaat edilmiş kişileri, Mesih’teki imanda bina etmede yeterli ve etkiliydi. Antlaşmanın bu uygulanışına, Eski Antlaşma denmektedir.
  6. Mesih’in müjdesi altında, Tanrı lütfunun özü açıklanmıştır. Yeni Antlaşma’nın kuralları kelamın vaaz edilmesi ve vaftiz ile Rabbin Sofrası sakramentlerinin uygulanmasıdır. Bu kuralların sayısının az olmasına, harici ihtişamdan uzak ve daha sade bir biçimde uygulanmasına rağmen, tüm milletler yani Yahudiler ve diğer uluslar için geçerlidirler ve bunlarda lütuf antlaşmasının ruhsal gücü daha büyük bir dolulukta mevcuttur. Özde iki farklı lütuf antlaşması yoktur; ancak farklı dönemlerde var olmuş tek ve aynı antlaşma vardır.

BÖLÜM 8

Aracı Olan Mesih

  1. Kendi sonsuz amacı uyarınca Tanrı, biricik Oğlu olan Rab İsa’yı, Tanrı’yla insan arasında aracı olmak üzere belirlemiştir. İsa peygamber, rahip ve kraldır, kilisesinin başı ve kurtarıcısıdır, her şeyin mirasçısı ve dünyanın yargıcıdır. O’na tüm ezelden önce kendi tohumu olması ve vakti geldiğinde O’nun tarafından kurtarılması, çağrılması, aklanması, kutsallaştırılması ve yüceltilmesi için bir halk verildi.
  2. Üçlü Birliğin ikinci kişisi olan Tanrı’nın Oğlu, gerçekten de sonsuz Tanrı’dır, Baba’yla eşit olup O’nunla aynı öze sahiptir. Zamanın doluluğunda Oğul, günah dışındaki tüm özellikleri ve zayıflıklarıyla birlikte insan doğasını aldı. İsa, Kutsal Ruhun gücüyle Bakire Meryem’in rahmine konuldu ve [onun özünden doğdu.] Bu iki tam ve ayrı doğa, yani Tanrılık ve insanlık ayrılmaz bir biçimde tek kişi olan İsa’da, değişmeden, bölünmeden veya karışmadan bir araya geldi. İsa gerçekten Tanrı ve gerçekten insandır ancak tek Mesih olup, Tanrı ile insan arasındaki yegâne aracıdır.
  3. Böylelikle O’nun insani doğası ilahi doğasıyla birleşti ve Rab İsa, Kutsal Ruhla artan ölçüde kutsandı ve mesh edildi. Kendisinde bilginin ve bilgeliğin tüm hazineleri mevcuttu ve tüm doluluğuyla var olması Baba’yı hoşnut etmişti. Tanrı’nın amacı, kutsal, suçsuz, pak, lütuf ve hakikatle dolu olan İsa’nın, aracı ve kefil olmasıydı. İsa bu görevi kendi başına üstlenmedi, fakat tüm gücü ve yargıyı kullanmasını buyuran Baba tarafından bu görevi yerine getirmek üzere çağrıldı.
  4. Rab İsa bu görevi tamamen gönüllü olarak üstlendi. Görevi yerine getirmek için yasa altında doğdu ve yasayı mükemmel bir biçimde yerine getirdi. İsa, ruhunda korkunç işkence gördü ve bedeninde büyük acılar çekti. O, çarmıha gerildi ve öldü. O, gömüldü ve ölümün gücü altında kaldıysa da bedeni çürümedi. Üçüncü gün, acı çekmiş olduğu bedeniyle ölümden dirildi ve aynı bedenle göğe yükseldi ve orada Baba’nın sağında oturmakta ve imanlılara aracılık etmektedir. O, insanları ve melekleri yargılamak üzere dünyanın sonunda geri gelecektir.
  5. Rab İsa bu mükemmel itaat ve kurbanla, sonsuz Ruh aracılığıyla Tanrı’ya ilk ve son kez kurban sunarak, Baba’nın adaletini tamamen tatmin etmiş oldu ve yalnızca barıştırmayı sağlamakla kalmamış, ancak aynı zamanda Baba’nın kendisine vermiş olduğu herkes için göksel krallıkta sonsuz miras satın almıştır.
  6. Kurtarılma işi Mesih beden alıncaya dek tamamlanmış olmasa da güç, etki ve faydalar, dünyanın başlangıcından itibaren vaatler, örnekler ve kurbanlar aracılığıyla tüm çağlar boyunca tüm seçilmişlere verilmiştir. Bunlar, kadının tohumundan gelenin, yılanın başını ezecek olanın ve dünyanın başlangıcından itibaren kesilecek olan kuzunun O olduğunu açıklamakta ve göstermekteydi. İsa Mesih dün, bugün ve sonsuza dek aynıdır.
  7. Aracılık görevinde Mesih, her iki doğasına uygun biçimde hareket eder; her doğa bir diğerine uygun olan biçimde davranır. Ne var ki, O’nun kişiliğinin birliğinden dolayı Kutsal Yazılar bazen bir doğaya uygun olanı diğer doğa tarafından belirtilen kişiye atfeder.
  8. Mesih mutlak bir güvenceyle, kurtuluşu satın almış olduğu insanların bunu kabul ettiğini tasdikler. O, onlar için aracılık eder, kelamda ve kelam vasıtasıyla kurtuluşun sırlarını açıklar ve Ruhu vasıtasıyla inanıp itaat etmeleri için onları etkili bir biçimde ikna eder. Onların yüreklerini kelam ve Ruh vasıtasıyla yönetir ve her şeye yeten gücü ve hikmetiyle olayların harika ve bilinmez biçimdeki uygulamalarıyla en uygun şekilde onların tüm düşmanlarını alt eder.

BÖLÜM 9

Özgür İrade

  1. Tanrı insana bir irade vermişti ve bu irade doğası bakımından özgürdü; ancak iyilik veya kötülük yapmaya ne zorlanmış ne de mecbur kılınmıştı.
  2. Masumiyet durumunda insan tam bir özgürlüğe ve doğal olarak arzulama, iyilik yapmak ve Tanrı’yı hoşnut etme becerisine sahipti. Tanrı, insanı özgürlüğünü kaybedebilsin diye de yaratmıştır.
  3. İnsan, günahlı konuma düştü ve kurtuluş dahil olmak üzere herhangi bir ruhsal iyiliği arzulama becerisini tamamen yitirdi. Dolayısıyla düşmüş insan, doğası bakımından tamamen ruhsal iyiye karşıdır, günahta ölüdür ve kendi gücüyle kendisini iman ettirme veya imana hazırlama gücünden tamamen yoksundur.
  4. Tanrı, günahkarı iman ettirdiğinde ve onu lütuf konumuna getirdiğinde, kişiyi doğal olarak sahip olduğu günahın köleliğinden özgür kılar. Günahlı insan, yalnızca karşılıksız olarak verilmiş olan Tanrı’nın lütfuyla ruhsal iyiyi arzulama ve yapma gücüne sahip olur. Ne var ki, eski günahkâr doğa da hala var olmaya devam ettiğine göre imanlı kişi tutarlı veya mükemmel bir biçimde iyiliği yapma arzusuna değil, ancak kötülüğü yapma arzusuna da sahiptir.
  5. İnsanın iradesi tamamen özgürdür ve yalnızca yücelik konumuna eriştiği zaman yalnızca iyiliğe kalıcı bir şekilde meyilli olacaktır.

BÖLÜM 10

Etkin Çağrı

  1. Doğru ve kendisi tarafından belirlenmiş olan zamanda Tanrı, yaşam için belirlemiş olduğu herkesi ve yalnızca onları etkin bir şekilde çağırmaktadır. Onları, doğal günahlı ve ölü durumlarından, sözü ve Ruhuyla lütfa ve İsa Mesih aracılığıyla kurtuluşa çağırır. Tanrı’nın kurtuluş işlerini anlayabilmeleri için zihinlerini ruhsal olarak aydınlatır. Taştan yüreklerini alır ve onlara etten bir yürek verir. İradelerini yeniler ve her şeye yeten gücüyle onları iyi olan şeylere yönlendirir. Böylece onları İsa Mesih’e çeker. Fakat onlar, Tanrı’nın lütfuyla istekli kılınmış olarak, gönüllü bir şekilde İsa’ya gelirler.
  2. Etkin çağrı Tanrı’nın özgürce yaptığı bir çağrıdır ve tamamen O’nun özel lütfuna dayanır. Tanrı’nın, zaten tamamen etkisiz olan kişi hakkındaki herhangi bir önbilgisine veya öngörüsüne dayanmaz. Yaşam veren ve Kutsal Ruhun yenilemesini sağlayan Tanrı’nın ta kendisidir. Dolayısıyla Tanrı [çağırmış olduğu] her bir insanın bu çağrıya kulak vermesini ve sunmuş olduğu ve de zaten vermiş olduğu lütfu kabul etmesini sağlar.
  3. Bebekken ölmüş olan seçilmiş bebekler Mesih tarafından, ne zaman nerede ve nasıl isterse o şekilde işleyen Ruh vasıtasıyla yenilenir ve kurtarılırlar. Aynısı, kelam hizmeti tarafından yapılan dışsal çağrıya karşılık veremeyecek durumda olan diğer tüm seçilmiş kişiler için geçerlidir.
  4. Diğerleri, yani seçilmemiş olanlar, kelam hizmeti tarafından çağrılabilir ve Ruh seçilmişlerde işlediğine benzer biçimde onlarda etkin olabilir. Ne var ki, onlar asla Mesih’e gelmez ve dolayısıyla kurtulamazlar. Ve elbette, Hristiyan dinini ikrar etmeyen insanlar, her ne kadar kendi anlayışlarına uygun ahlaki değerlere sıkıca bağlı kalmaya çalışsalar da veya kendi dinlerinin kurallarını izlemeye gayret etseler de başka hiçbir şekilde kurtulamazlar. Onların kurtulabileceklerini söylemek son derece kötüdür ve bu tutum kınanmalıdır.

BÖLÜM 11

Aklanma

  1. Tanrı, etkin bir şekilde çağırmış olduklarını aynı zamanda aklar. Tanrı, onların içine doğruluk aşılamaz; ancak günahlarını affeder ve onlara bakarak doğrularmış gibi onları kabul eder – bunu, onlarda işleyen veya onlar tarafından yapılmış bir şeyden dolayı değil, ancak yalnızca Mesih’ten dolayı yapar. İmanlarını ve inanma eylemlerini doğruluk veya müjdeye itaatkâr bir şekilde kendilerine has bir karşılık olarak nitelendirmez. Bunun yerine, onlara Mesih tarafından sağlanmış itaat ve yasaya dayalı hoşnutluk isnad eder. Böylelikle onlar, Mesih’i kabul edip O’na ve O’nun doğruluğuna imanla dayanırlar ve bu iman kendilerinden kaynaklanmadı ancak başlı başına Tanrı’nın armağanıdır.
  2. Böylece Mesih’i kabul eden, O’na ve O’nun doğruluğuna dayanan iman, aklanmanın yegâne yoludur. Aklanmış kişideki imana ise, her zaman diğer tüm kurtuluş lütufları eşlik ederler ve o iman ölü değil ancak sevgiyle etkin olmaktadır.
  3. İtaati ve ölümüyle Mesih, aklanmış olan herkesin borcunu tamamen ödemiştir ve Baba’nın adaletini doğru, gerçek ve tam bir kefaret ödemesiyle tatmin etmiştir. Mesih, Baba tarafından gönüllü olarak onlar uğruna verildiğine ve O’nun itaati ve kefareti onların yerine kabul edildiğine göre onların aklanması, sahip oldukları hiçbir şeyden kaynaklanmadı; fakat yalnızca karşılıksız lütfun sonucudur. Öyle ki hem mükemmel adalet hem de Tanrı’nın zengin lütfu günahkarların aklanmasında övülebilsin.
  4. Tanrı ezelden beri tüm seçilmişlerin aklanmasına karar verdi ve zaman dolunca Mesih, onların günahları uğruna öldü ve aklanmaları için ölümden dirildi. Bununla birlikte seçilmiş olanlar, Kutsal Ruhun, vakti gelince Mesih’i onlara uyguladığı zamana dek aklanmış sayılmazlar.
  5. Tanrı, aklanmış olanların günahlarını affetmeye devam eder. Aklanma konumlarından asla yoksun kalamamalarına rağmen, işledikleri günahlarla Tanrı’nın babacan öfkesini uyandırabilir ve kendilerini alçaltıp, günahlarını itiraf edip, af dileyip ve imanlarını tövbeyle yenileyinceye dek O’nun çehresinden yoksun kalabilirler.
  6. Eski Antlaşma altındaki imanlıların aklanması her bakımdan Yeni Antlaşma altındaki imanlıların aklanmasıyla aynıdır.

BÖLÜM 12

Oğulluğa Alınma

  1. Tanrı, biricik Oğlu İsa Mesih’te ve Mesih uğruna aklanmış olan herkesin oğulluğa alınacağının güvencesini verir. Oğulluğa alınmış olanlar Tanrı’nın çocuklarının özgürlüklerine ve ayrıcalıklarına sahip olurlar, O’nun ismini üzerlerine taşırlar, oğulluğa alınma Ruhunu alırlar, cesaretle lütuf tahtına erişebilirler ve Tanrı’ya “Abba, Baba” diye seslenebilirler. Onlar merhamet görürler, korunurlar, Tanrı tarafından ihtiyaçları karşılanır ve yine O’nun tarafından babacan bir tutumla terbiye edilirler. Asla terk edilmezler ve kurtuluş gününe dek mühürlendiler ve sonsuz kurtuluşun mirasçıları olarak vaatlere sahiptirler.

BÖLÜM 13

Kutsallaşma

  1. Etkin bir şekilde çağrılmış ve yenilenmiş olanlar, kendilerinde var edilmiş olan yeni yüreğe ve yeni ruha sahiptirler. Dahası, kelamın ve Ruhun vasıtasıyla kendilerinde var olan Mesih’in ölümünün ve dirilişinin gücüyle fiilen ve şahsen kutsanmıştırlar. Bedenlerinin tümünü kapsamış olan günahın hükmü yok edilmiştir ve eski benliğin arzuları daha da zayıflatılmış ve öldürülmüştür. Aynı zamanda, sahip olunmadan hiç kimsenin Rabbi göremeyeceği gerçek kutsallığı uygulama becerisi, tüm kurtuluş lütuflarıyla diriltilmiş ve güçlendirilmiştir.
  2. Bu kutsallaşma, kişide bir bütün olarak etkin olur ancak bu yaşamda tamamlanmaz veya mükemmelliğe erişmez. Eski günahlı doğa bedende, zihinde ve ruhta varlığını sürdürmeye az da olsa devam eder. Böylelikle aralıksız ve uzlaşmaz savaş her imanlıda devam eder. Eski doğa, Ruha karşı mücadele ederken, Ruh, benlik üzerinde yetki kurmak üzere savaşır.
  3. Eski doğa geçici olarak bu savaşları kazansa da Mesih’in kutsallaştıran Ruhunun devamlı güçlendirmesi, yenilenmiş doğanın her imanlıda zafer kazanmasını sağlar. Böylelikle kutsallar, lütufta büyür ve Tanrı korkusuyla kutsallıkta mükemmelliğe erişirler.

BÖLÜM 14

Kurtaran İman

  1. İman armağanı, seçilmiş olan ruhların İsa Mesih’e iman ederek kurtulmalarını mümkün kılar. Bu armağan, Mesih’in Ruhunun, seçilmiş olanların yüreklerindeki işidir ve genellikle kelam hizmeti vasıtasıyla gerçekleşir. Bununla birlikte [bu iman,] kelam, dua ve sakramentlerin uygulanmasıyla da büyür ve güçlenir.
  2. Bu iman aracılığıyla bir Hristiyan, bizzat Tanrı tarafından kelamda gerçek, özgün ve buyurucu olarak açıklanmış olan her şeye inanır. Ayrıca bu iman aracılığıyla imanlı, kelamda belirli pasajların beyanına uygun biçimde davranır. Bu iman aracılığıyla imanlı, Tanrı’nın çeşitli emirlerine alçakgönüllülükle boyun eğer ve itaat eder. Kişi, Tanrı’nın muhteşem tehditleri karşısında titrer ve memnuniyetle Tanrı’nın bu ve gelecek yaşam için verdiği vaatlere sımsıkı tutunur. Fakat kurtaran imanın asıl eylemleri, lütuf antlaşmasının gücünde aklanmak, kutsallaşmak ve sonsuz yaşam için yalnızca Mesih’i kabul etmek ve yalnızca O’na dayanmaktır.
  3. Bu imanın güçlü ve zayıf olmak üzere çeşitli dereceleri vardır. Çeşitli yollarla saldırıya maruz kalıp zayıflatılsa da her daim zafer kazanır. Birçok imanlıda bu iman olgunlaşır ve imanımızı var eden ve mükemmelliğe eriştiren Mesih aracılığıyla tamamen güvence altına alınır.

BÖLÜM 15

Yaşama Yönlendiren Tövbe

  1. Yaşama yönlendiren tövbe, imanlıların yaşamlarında etkin olan müjdenin kutsanmış ürünüdür. Mesih’e iman öğretisinin yanı sıra, bu öğreti her müjde vaizi tarafından vaaz edilmelidir.
  2. Bu tövbede günahkâr, kendi günahlarını kirli ve nefret dolu, [yani] tıpkı Tanrı’nın gördüğü gibi görür ve günahlarının günahkarın kendisi için de büyük tehlike arz ettiğini bilir çünkü günah, Tanrı’nın kutsal doğasına ve doğru yasasına tamamen aykırıdır.
  3. Tövbe, günahın bedelini hiçbir şekilde ödemese ve günahların bağışlanmasını sağlamasa da (çünkü bağışlanma Tanrı’nın Mesih’teki gönüllü lütfunun işidir), her günahkarın yapması gereken bir şeydir ve hiç kimse tövbesiz bağışlanmayı beklememelidir.
  4. Yıkımı hak etmeyen hiçbir küçük günah olmadığı gibi gerçekten tövbeli kişiye de yıkım getirecek kadar büyük günah da yoktur.
  5. İmanlılar genel bir tövbeyle tatmin olmamalıdırlar. Bunun yerine, her bir günah için teker teker tövbe etmek herkesin görevi olmalıdır.
  6. Ayrıca herkes günahlarını özel olarak Tanrı’ya itiraf etme ve onlar için bağışlanma dilemelidir. İtiraf, günahların bağışlanması için dua etmekle, kişinin günahları, Tanrı’nın merhametiyle affedilecektir. Benzer biçimde, eğer birisi ruhsal kardeşine veya kiliseye karşı günah işlerse, ister özel isterse de alenen, işlediği günahı itiraf etmeye, günah işlediği için üzüntüsünü sergilemeye ve incittiği kişiye karşı tövbesini açıkça beyan etmeye istekli olmalıdır. Buna karşılık olarak onlar da onunla barışacak ve onu sevgiyle kabul edeceklerdir.

BÖLÜM 16

İyi İşler

  1. İyi işler yalnızca iyi Tanrı tarafından tanımlanır ve O’nun kutsal kelamında yine kendisi tarafından buyurulur. Bu iyi işler, her ne kadar iyi niyetle veya gayretle olurlarsa olsunlar, insanlar tarafından teşvik edilen diğer işleri kapsamazlar.
  2. Tanrı’nın emirlerine itaatkâr bir biçimde yapılan bu iyi işler, gerçek ve diri imanın meyvesi ve kanıtlarıdırlar. Bunlar vasıtasıyla imanlılar şükranlarını sergiler, kurtuluş güvencelerini güçlendirir, Rabde kardeşlerini terbiye eder ve müjdeyi ikrar eden herkesi özendirirler. İmanlılardaki iyi işler, eleştiri yapan müjde düşmanlarını sustururlar. Onlar ayrıca, imanlıların İsa Mesih’in işçileri ve yaratılmışları olduklarını göstererek Tanrı’yı yüceltirler çünkü amaçları sonsuz yaşama götüren kutsal yaşamdır.
  3. İmanlılar iyi işleri yapabilecek gücü tamamen Mesih’in Ruhundan alırlar. Tanrı’dan almış oldukları lütufların diğer etkilerine ilaveten, imanlılar Tanrı’yı hoşnut eden şeyleri isteme ve yapmak üzere Kutsal Ruh tarafından yönlendirilmelidirler. Dolayısıyla imanlılar, Tanrı’nın buyurduğu herhangi bir şeyi yapmak için ruhsal açıdan tembel olup, Ruhun bazı özel yönlendirmelerini beklememelidirler. Bunun yerine, Tanrı’nın kendi kelamında buyurmuş olduğu iyi işlerin ne olduğunu dikkatlice tanımlamaya gayret etmeli ve ardından onların hepsini yapmaya, içtenlikle dua etmeye, günlük bazda güçlenmeye ve kendilerinde yaşayan Kutsal Ruhu körüklemeye gayret etmelidirler.
  4. Bu yaşamda Tanrı’ya itaat konusunda yapabileceklerinin en iyisini yapan imanlılar, daha iyisini veya Tanrı’nın buyurduğu kadarını asla yapamazlar. Onlar, yükümlü oldukları görevlerin birçoğunu yerine getirmekten yoksun kalırlar.
  5. Bizler elbette en iyi işlerimizle bağışlanmayı veya Tanrı’dan sonsuz yaşam almayı hak etmeyiz. En iyi işlerimizle gelecekteki görkem arasında büyük bir orantısızlık ve bizimle, en iyi işlerimizden bile hiçbir çıkarı olmayan ve onları geçmiş günahlarımızın bedeli olarak görmeyen Tanrı arasında da sonsuz bir uçurum vardır. Yapabildiğimizin en iyisini yaptıktan sonra yalnızca yapmamız gerekeni yapmış yararsız kullar oluruz. En iyi işlerimizin iyiliği aslında O’nun Ruhundan kaynaklandığına ve bir yere kadar bizler tarafından gerçekleştiğine göre, en iyi işlerimiz kirli olmakla birlikte, zayıflığımızı ve kusurumuzu içermektedirler ve Tanrı’nın son derece özenli yargısında ayakta kalamazlar.
  6. Bununla beraber, imanlılar Mesih aracılığıyla kabul edildiklerine göre, onların bu yaşamdaki iyi işleri de O’nda kabul edilmektedir. Şöyle ki, onlar Tanrı’nın gözünde mükemmel oldukları için değil, ancak Tanrı onlara Oğlunda bakarken, zayıflık ve kusurla yapılmış bile olsalar, içtenlikle yaptıkları şeyleri kabul etmekten ve ödüllendirmekten hoşnut olur.
  7. Ruhsal bakımdan yeniden doğmamış insanların yaptıkları işler, Tanrı’nın buyruklarına uygun ve hatta hem kendilerine hem de başkalarına faydalı olabilirler. Ne var ki, yaptıkları iyi işlerin kaynağı imanla arındırılmış yürek olmadığı için doğru bir şekilde – yani Tanrı’nın sözüne karşılık olarak – ve doğru bir amaçla – yani Tanrı’nın yüceliği için – yapılmamışlardır; bu nedenle, yapmış oldukları işler günahlıdır ve Tanrı’yı hoşnut edememekle birlikte kişinin, Tanrı’nın lütfunu almasını sağlayamazlar. Bununla beraber, bu iyi işleri yapmamak daha da büyük günahtır ve Tanrı’yı daha fazla öfkelendirmektedir.

BÖLÜM 17

Kutsalların Dayanması

  1. Tanrı’nın, Oğlunda kabul ettiği, etkin biçimde çağırdığı ve Ruhuyla kutsallaştırmış olduğu kimseler, asla tamamen veya en nihayetinde, sahip oldukları lütuf konumundan yoksun kalamazlar. Bunun yerine, kesinlikle sahip oldukları konumda sona dek devam edecek ve ebediyen kurtulacaklardır.
  2. Kutsalların dayanması kendi özgür iradelerine değil, ancak Tanrı’nın değişmez sevgisinden kaynaklanan, değişmez seçim kararına dayanmaktadır. Ayrıca İsa Mesih’in etkili eylemine ve aracılığına, Ruhun dahili işleyişine ve Tanrı’nın kutsallardaki diri tohumuna ve lütuf antlaşmasının doğasına dayanmaktadır. Bütün bunlar korunmanın kesinliğini ve yanılmazlığını belirlemektedir.
  3. Bununla beraber, Şeytanın, dünyanın ve eski benlik doğasının ayartmaları, korunma araçlarının göz ardı edilmeleriyle birlikte, imanlıları ciddi günahlar işlemelerine ve bu günahlarda bir süre yaşamalarına itebilir. Böyle davranan imanlılar doğal olarak Tanrı’yı hoşnut etmez ve Kutsal Ruhu kederlendirir; Tanrı’nın lütfunun bazı meyveleri ve tesellileri onlardan geri alınır; yürekleri katılaşır ve vicdanlarını zedelenir, başkalarını incitir ve gücendirir ve kendi üzerlerine geçici yargı getirmiş olurlar.

BÖLÜM 18

Lütfun ve Kurtuluşun Güvencesi

  1. İkiyüzlüler ve diğer yenilenmemiş kimseler, kendilerini sahte umutlar ve benliğe dayalı varsayımlarla aldatarak, Tanrı’dan yana olduklarını ve kurtulduklarını ileri sürerler. Onların varsayımları kendileriyle birlikte ölecektir. Ne var ki, Rab İsa’ya gerçekten inanan, O’nu dürüstçe seven ve O’nun önünde temiz vicdanla yaşamaya gayret eden kimseler, bu yaşamda lütuf konumunda olduklarına dair kesin bir güvenceye sahip olurlar. Ayrıca Tanrı’nın yücelik umudunda sevinebilirler ve umutları onları asla utandırmayacaktır.
  2. Bu kesinlik, olasılıklardan ve tahminlerden gelen yanılabilir umuda dayanmamaktadır. Tersine bu kesinlik, kurtuluş vaatlerine ilişkin ilahi hakikatte bina edilmiş yanılmaz iman güvencesine dayanmaktadır. Bunun yanı sıra, Tanrı tarafından bu umudun sahiplerine verilmiş olan ruhsal anlayış kanıtı da vardır. Ayrıyeten, ruhlarımızla birlikte Tanrı’nın çocukları olduğumuza dair oğulluk Ruhunun tanıklığı da mevcuttur. Bu Ruh mirasımızın mührüdür. O’nun aracılığıyla kurtuluş gününe dek mühürlendik.
  3. Bu mutlak güvence imanın özünü oluşturmaz, ancak gerçek bir imanlı, bu güvencenin paydaşı olmadan önce uzun bir süre bekleyebilir ve birçok güçlükle karşılaşabilir. Fakat Ruh, Tanrı tarafından karşılıksız olarak verilmiş şeyleri imanlıların bilmesini sağladığına göre, her bir imanlı kurtuluşunun güvencesine Ruhun olağan işleyişi ve olağandışı vahyi olmadan tam olarak kavuşabilir. Bu nedenle, her imanlının görevi çağrısının ve seçilmiş olmasının kesinliğini belirlemektir; öyle ki kişinin yüreği Kutsal Ruhta esenlik ve sevinç, Tanrı’ya şükran ve itaatin gücü ve neşesiyle dolsun. Bunlar insanları disiplinsiz hayata iten yapıda olmayan güvencenin gerçek meyveleridir.
  4. Gerçek imanlıların güvenceleri çeşitli sebeplerden dolayı sarsılabilir, azalabilir ve saptırılabilir: bunlar, imanı korumayı göz ardı etmekten dolayı, belirli bir günahı işlemeye devam etmekten dolayı, ki bu vicdanı yaralar ve Ruhu kederlendirir; bazı ani veya güçlü denenmeden dolayı; veya Tanrı’nın kendi varlığına dair hissi geri almasından ve karanlıkta yürümelerine izin vermesinden dolayıdır. Bununla birlikte, onlar asla Tanrı’nın tohumundan, iman yaşamından, Mesih’e ve diğer imanlılara duydukları sevgiden, samimi yürekten ve Ruhun, zamanı gelince uyandıracağı bu güvencenin kaynaklandığı ve onların mutlak umutsuzluğa düşmelerine izin vermeyen itaatkâr vicdandan tamamen yoksun değildirler.

BÖLÜM 19

Tanrı’nın Yasası

  1. Tanrı, Adem’e işler antlaşması olarak bir yasa verdi ve hem Adem’den hem de onun neslinin tümünden bu yasaya bireysel bir şekilde, tamamen, daima ve sağlayışlarına uygun biçimde itaat etmelerini buyurdu. Yasanın yerine getirilmesinde yaşam, itaatsizliğe karşılık olarak da ölümü vaat etti ve insana yasayı yerine getirme gücü ve kabiliyeti verdi.
  2. Düşüşten sonra bu yasa doğruluk için mükemmel kanun olmaya devam etti ve Tanrı tarafından Sina Dağında On Emir olarak, iki tablete yazılı bir biçimde verildi. İlk dört emir, Tanrı’ya karşı yükümlülüklerimizi belirtirken, geri kalan altı emir insanlara karşı yükümlülüklerimizi bildirmektedir.
  3. Ahlaki olarak bilinen bu yasanın yanı sıra Tanrı, Hristiyanlık-öncesi imanlılar topluluğu olan İsraillilere, özgün kurallar içeren törensel yasalar verdi. Bu kuralların bazıları ibadet ve hakkında önceden haber verilen Mesih, O’nun lütfuyla, eylemleriyle, çektiği acılarla ve O’na iman etmenin sonucunda gelen bereketlerle ilgilidir. Bu kuralların geri kalanı ahlaki görevlerle ilgili açıklamalar içermektedir. Bu törensel yasaların tümü Yeni Antlaşma’nın hükmü altında geçersiz kılınmıştır.
  4. Tanrı, ayrıca siyasi bir yapı olan İsraillilere hukuki yasalar da vermiştir. Bu yasalar o halkın devletiyle birlikte sona ermişlerdir ve şimdi, genel hakkaniyeti haricinde hiç kimseyi yükümlü kılmamaktadırlar.
  5. Ahlaki yasa ise hem kurtulmuş hem kurtulmamış olan herkes için – yalnızca içeriği bakımından değil, ancak onu veren Tanrı’nın, Yaratanın yetkisine olan ilişki bakımından – sonsuza dek geçerlidir. Müjdede Mesih hiçbir şekilde bu yükümlülüğü kaldırmaz, fakat kuvvetlendirir.
  6. Gerçek imanlılar işler antlaşması çerçevesinde yasa yoluyla aklanmadıklarına ve hüküm giymemelerine rağmen, yasa her şeye rağmen hem onlar hem de başkaları için faydalıdır. Hayat kanunu olarak yasa, Tanrı’nın iradesi ve üzerlerine düşen yükümlülük konusunda onları bilgilendirir. Bunun yanı sıra yasa, doğalarının, yüreklerinin ve yaşamlarının günahla dolu kirli olduğunu açığa çıkarır öyle ki, kendilerini yasanın bakış açısıyla değerlendirirken, içlerinde olan günahın varlığı konusunda daha fazla ikna olsunlar, günahtan dolayı daha fazla alçakgönüllü kılınsınlar ve günahtan daha fazla nefret etsinler. Böylelikle, Mesih’e ve O’nun mükemmel itaatine duydukları ihtiyacın daha fazla farkında olurlar. Yasadaki günaha karşı yasaklar, inananları eski doğalarının arzularının peşinden gitmekten alıkoymak için de yararlıdır ve yasanın lanetinden özgür kılınmış olsalar da, yasaya itaatsizliğin cezaları, günahlarının neyi hak ettiğini ve bu hayatta kendileri için ne gibi belaların bekleyebileceklerini gösterirler. Yasanın vaatleri benzer biçimde Tanrı’nın itaati onayladığını ve işler antlaşmasına karşı yükümlülükleri olmasa da itaatten, kutsamanın beklenebileceğini gösterir. Yasanın iyi işlere teşvik ettiği ve kötü işlerden caydırdığı gerçeği, iyilik yapan ve kötülükten çekinen kişinin lütuf altında değil, ancak yasa altında olduğu anlamına gelmez.
  7. Yasanın bu işlevlerinin hiçbiri müjdenin lütfuna aykırı değildir. Tersine, müjdenin lütfuyla uyum içerisindedirler çünkü Mesih’in Ruhu insanın iradesine boyun eğdirir ve insanın iradesinin kendi isteğiyle ve sevinçle Tanrı’nın yasada buyurmuş olduğu isteğini yerine getirmesi için etkin kılar.

BÖLÜM 20

Hristiyan Özgürlüğü ve Vicdanın Özgürlüğü

  1. Mesih müjdenin çatısı altında imanlılara, günahtan kaynaklanan suçluluktan, Tanrı’nın mahkûm edici gazabından ve ahlaki yasanın lanetinden özgürlüğü satın aldı. Onları ayrıca yaşadığımız dünyanın kötülüğünden, Şeytanın tutsaklığından, günahın egemenliğinden, belaların kötülüğünden, günahın dikeninden, mezarın zaferinden ve sonsuz yıkımdan özgür kıldı. Mesih’te imanlılar Tanrı’ya özgürce yaklaşabilir, O’na itaat edebilirler; bu itaat, adi bir korkudan değil, ancak içten sevgiden ve istekli zihinden kaynaklanmaktadır. İmanlılar bu özgürlüklere yasanın yönetiminde de sahip idiler. Ne var ki, Yeni Antlaşma altında, Hristiyanların özgürlüğü daha da artarak, Yahudi kilisesinin tabi tutulduğu törensel yasanın boyunduruğundan özgür kılınmışlardır. Hristiyanların ayrıca lütuf tahtına daha da cesur bir şekilde yaklaşabilirler ve Tanrı Ruhunun armağanına, yasa yönetimindeki sıradan imanlılardan daha fazla sahiptirler.
  2. Vicdanın yegâne Efendisi, Tanrı’dır ve Tanrı, vicdanı, iman ve ibadet ile ilgili meselelerde kendi Kelamına aykırı veya Kelamından daha farklı olan insani doktrinlerden özgür kılmıştır. Ayrıca insanların bu tarz öğretilerine vicdan uğruna inanıp itaat etmek, aslında vicdanın gerçek özgürlüğüne ihanet etmek demektir. Talep edilen örtülü veya mutlak, yani körü körüne itaat de vicdanın özgürlüğünü mahvettiği gibi aklı da mahveder.
  3. Hristiyan özgürlüğü adı altında herhangi bir günah işleyenler ya da herhangi bir günahlı arzuyu besleyenler, böyle davranmakla Hristiyan özgürlüğünün amacını tahrip ederler. Zira özgürlüğün amacı, tüm günlerimiz boyunca O’nun huzurunda korkusuzca, kutsallık içerisinde ve doğrulukta Rabbe hizmet edebilmemiz için düşmanlarımızın ellerinden kurtarılmış olmaktır.
  4. Tanrı, dünyada belirlemiş olduğu yönetimlerin ve Mesih’in satın aldığı özgürlüğün, bizler yok etmemesini, ancak bunun yerine her birimizi karşılıklı olarak destekleyip korumasını amaçlamıştır. Ayrıyeten, Hristiyan özgürlüğü adı altında herhangi bir yasal güce veya yasal gücün uygulanmasına karşı çıkanlar ister sivil ister eklesiyastik olsun, aslında Tanrı’ya karşı direnmiş olurlar. Doğal anlayış veya iman, ibadet ve birlikle ilgili meseleleri çerçevesinde, Hristiyanlığın bilindik ilkelerine aykırı olan ve dindarlığın gücünü inkâr eden veya imanlıların arasındaki esenliği ve birliği bozan ve de böylesi bir direnişi destekleyenler, teşvik edenler veya uygulayanlar, yasal olarak sorumlu tutulmalıdırlar ve kilise bu tutumları sertçe kınamalıdır.

BÖLÜM 21

Dini İbadet ve Şabat Günü

  1. Doğanın ışığı, her şeye hâkim ve egemen olan Tanrı’nın var olduğunu, O’nun iyi olduğunu ve herkese iyilik yaptığını ve bu nedenle tüm yüreğimizle, tüm canımızla ve tüm gücümüzle O’ndan korkmamız, O’nun sevmemiz, övmemiz, adıyla çağırmamız, güvenmemiz ve hizmet etmemiz gerektiğini açıklar. Gerçek Tanrı’ya makbul ibadet biçimi bizzat Tanrı tarafından belirlenmiştir. Tanrı’nın açıklanmış isteği uygun ibadeti açıklar ve ana hatlarıyla belirlemiştir; şöyle ki, insanların hayal güçlerine dayalı yöntemler ve araçlar ya da Şeytanın önerileri uygulanmamalıdır. Tanrı, hiçbir görsel betimleme ile veya Kutsal Yazılarda bildirilen örnek haricinde ibadet edilmemelidir.
  2. Dini ibadet Tanrı’ya, Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a ve yalnızca O’na edilmelidir; ne meleklere, ne azizlere veya herhangi bir başka yaratığa ibadet edilmemelidir. Düşüşten beri bu ibadette bir aracı olmak zorundadır ve o aracı, Mesih’ten başkası değildir.
  3. Şükranla dua etmek dini ibadetin bir parçasıdır ve tüm insanların uygulaması için Tanrı tarafından buyurulmuştur. Dua, kabul olunması için İsa’nın adında, O’nun Ruhunun yardımıyla, O’nun iradesine uygun bir biçimde, anlayışla, hürmetle, alçakgönüllülükle, gayretle, imanla, sevgiyle, azimle ve eğer sesli ise anlaşılır bir lisan ile edilmelidir.
  4. Dua, yasaya aykırı olmayan şeyler ve yaşayan veya doğacak olan insanlar için edilmelidir ve kesinlikle ölüler veya ölüme götüren günah işlediği bilinen kimseler için edilmemelidir.
  5. Tanrı’ya sıradan bir şekilde ibadete şunlar dahildir: Kutsal Yazıların hürmetle ve dikkatlice okunması, doğru bir vaaz ve Tanrı’ya itaat olarak söze özenle, anlayışla ve imanla kulak asılması; yürekte lütufla mezmurlar söylemek; Mesih tarafından belirlenmiş sakramentlerin makul biçimde uygulanması ve doğru bir şekilde alınması. Bunların ardından dini yeminler ve antlar, dini oruçlar ve özel durumlarda şükran vardır. Bunların tümü uygun zamanda yapılacak ibadete dahil edilmelidir ve de kutsal ve dini biçimde gerçekleşmelidir.
  6. Müjdenin yönetiminde hiçbir dua veya dini ibadetin bir parçası, farklı bir mekânda yapıldığı zaman daha kabul edilebilir bir duruma gelmez. Tanrı’ya her yerde ruhta ve gerçekte ibadet edilmelidir; günlük olarak özel aile ibadetlerinde, kişiler tarafından özel bir biçimde; ve de Tanrı hepimizi toplu ibadette diğer imanlılarla bir araya gelmemizi buyurduğuna göre kesinlikle umursamaz olunmaması veya kasten göz ardı edilmemesi veya vazgeçilmemesi gereken düzenli dini toplantılarda ibadet edilmelidir.
  7. Doğal ve dünyevi hayatımızın bir kanunu olarak, belirli uygun bir zaman Tanrı’ya ibadet edilmesi için ayrılmalıdır. Kendi Sözünde Tanrı, benzer biçimde her yaştan insanlara yedi günden birini Şabat olarak kutsal kabul etmelerini emretmiştir. Dünyanın başlangıcından, Mesih’in dirilişine dek Şabat haftanın son günüydü. Mesih’in dirilişi haftanın ilk günü gerçekleştiğine göre, Kutsal Yazılarda buna Rabbin günü denmektedir ve dünyanın sonuna dek hep Hristiyan Şabatı olarak var olmaya devam edecektir.
  8. Şabat günü insanların Rab için yüreklerini hazırladıkları, yapmaları gereken günlük işlerini önceden hallettikleri, kendi işlerinden, sözlerinden ve dünyevi etkinlik ve eğlencelerden gün boyunca dinlendikleri ve tüm zamanlarını toplu ve özel ibadete adayıp, gerekli olan ve merhamet içeren görevlere ayırmalıdırlar.

BÖLÜM 22

Yasal Yeminler ve Adaklar

  1. Yasal yeminler, dini ibadetin birer parçasıdırlar. Uygun durumlarda imanlılar resmi bir şekilde yemin edebilir ve Tanrı’yı, beyanlarının veya sözlerinin doğru olduğuna dair şahit olarak gösterebilirler. Tanrı’nın onları, yeminlerinin doğru veya yanlış olması temelinde yargılamasını isteyebilirler.
  2. İnsanların üzerine ant içebilecekleri yegâne isim Tanrı’nın ismidir ve Tanrı’nın ismi kutsal korku ve hürmetle kullanılmalıdır. Bu nedenle, Tanrı’nın yüce ve güçlü ismi üzerine boş yere veya düşüncesizce ant içmek ya da herhangi bir başka isimle yemin etmek günahtır ve kaçınılması gereken bir davranıştır. Tıpkı önemli meselelerde olduğu gibi yemin hem Yeni hem de Eski Antlaşma’da Tanrı’nın Sözüyle desteklenmektedir; böylelikle yasal yeminin kabul edilmesi için meşru otoritenin varlığı gerekmektedir.
  3. Yemin eden kişi, ettiği yeminin öneminin ciddiyetini tümüyle kavramalıdır ve böylelikle yalnızca kesinlikle doğru olduğuna ikna olduğu şey hakkında yemin etmelidir. Hiç kimse doğru ve adil, doğru olduğuna inandığı bir şey ve yapabildiği veya belirleyebildiği bir mesele haricinde kendisini herhangi bir yemine bağlamamalıdır. Yasal yönetim tarafından buyurulduğu zaman iyi ve doğru bir şey konusunda yemin etmekten imtina etmek günahtır.
  4. Yemin, sade ve anlam içeren sözler kullanılarak edilmelidir ve herhangi bir kelime oyunu veya gizli amaç içermemelidir. Hiç kimseyi günaha yükümlü kılmamalıdır; ancak günahlı olmayan bir şey hakkında yemin edildiği zaman, verilen söz kişinin zarar görecekse bile yetine getirilmelidir ve hatta sapkınlar ve ateistlere verildiği zaman bile asla bozulmamalıdır.
  5. Adak adamak, yemine benzerdir ve aynı dini özenle ve benzer sadakatle yerine getirilmelidir.
  6. Adak, Tanrı’dan başka hiç kimseye adanmamalıdır. Adağın kabul olunması için gönüllü bir biçimde sadık ve özenli bir biçimde, Tanrı’nın gösterdiği merhamete minnettar olma adına veya istediğimiz şeyi aldığımız zaman uygulanmalıdır. Adak, bizleri gerekli görevlere veya benzeri şeylere daha sıkı bir şekilde bağlı kılar ve bu bağlılık Tanrı’nın Sözüne uygun olduğu sürece devam eder.
  7. Hiç kimse Tanrı’nın Sözünde yasaklanmış, Tanrı Sözünde emredilmiş bir işi engelleyen veya kişinin gücü dahilinde olmayan, yani ne kişinin gücünün yettiği ne de Tanrı’nın yapacağı kesin olmayan herhangi bir şey üzerine adak adayamaz. Bu açıdan sonsuz bekarlık, yoksulluk sözü ve daimi itaat gibi manastır yeminleri, bizleri mükemmel kılmaz ancak aslında hiçbir Hristiyan’ın bulaşmaması gereken batıl ve günah dolu tuzaklardır.

BÖLÜM 23

Sivil Yönetimler

  1. Tüm dünyanın yüce Rabbi ve Kralı olan Tanrı, kendi yüceliği ve toplumun iyiliği için insanların üzerinde sivil yönetimlerin var olmasını belirlemiştir. Bu amaçla Tanrı, sivil yönetimleri hem korumak hem de iyilik yapanları teşvik etmek ve kötülük yapanları cezalandırmak amacıyla kılıçla güçlendirmiştir.
  2. Hristiyanların, çağırıldıkları takdirde sivil yönetim görevlerini kabul etmeleri ve icra etmeleri uygundur. Böyle görevlerin uygulanmasında onlar, her bir devletin faydalı kanunlarına uygun biçimde gerçek din ile, adalet ile ve selamet ile ilgilenmeli ve desteklemelidirler ve bunu yapmakla yasal olarak Yeni Antlaşma yönetiminde adil ve gerekli koşullarda savaşta bulunabilirler.
  3. Sivil yönetimler, Tanrı’nın Sözünü vaaz etme ve sakramentleri uygulama, ruhsal gücü uygulama veya imanla ilgili herhangi bir müdahale görevini üstlenmemelidirler. Bununla beraber sivil yönetimlerin yükümlülüğü, Rabbimizin kilisesini korumak ve bunu yaparken Hristiyanlar mezhepler arasında ayrım yapmamaktır; öyle ki her bir kilise kurumu veya üyesi görevini tam ve kesin bir özgürlükle yerine getirebilsin. İsa Mesih dünyevi hükumetleri ve kilise içerisindeki disiplini kurduğuna göre, hiçbir sivil yönetim kilise yönetiminin uygun idaresine ve kendi ikrar ve inançlarına göre farklı mezheplere gönüllü olarak üye olan Hıristiyanlara hiçbir şekilde müdahale etmemeli, kısıtlamamalı veya engellememelidir. Sivil yönetimlerin görevi, kişiyi ve herkesin itibarını korumaktır, öyle ki, hiçbiri dini inanç temelinde veya inanç eksikliğinde suiistimal edilmesin, zedelenmesin ve hakarete maruz kalmasın. Bununla birlikte, tüm dini ve eklesiyastik toplantıların kesintiye uğramadan sürdürülmesini sağlamak sivil yönetimlerin görevlerinden biridir.
  4. İnsanların görevi, yönetimdeki insanlar için dua etmek, onları onurlandırmak, kendi vergi ve borçlarını ödemek, yasaya uygun emirlerine riayet etmek ve temiz vicdan uğruna onlara bağımlı olmaktır. Sivil yönetimlerin sergilediği imansızlık veya farklı bir dini görüşler, imanlıların – din adamları da dahil olmakla – onlara itaatsizlik edebileceği veya yasal sorumlulukları yerine getirmeyeceği anlamına gelmez. Kuşkusuz Papa’nın sivil yönetimlerin üzerinde veya onların altındaki dünyevi ilişkiler kapsamında hiçbir gücü veya yargı yetkisi bulunmamaktadır. Papa’nın hiçbir zaman seküler yönetimi gasp etme, özellikle de sapkınlık veya herhangi bir başka suça idam cezası verme yetkisi yoktur.

BÖLÜM 24

Evlilik ve Boşanma

  1. Evlilik bir erkek ve bir kadın arasında gerçekleşmelidir. Adamın aynı anda birden fazla karısının bulunması veya kadının aynı anda birden fazla kocasının yasaya uygun değildir.
  2. Evlilik, karı ve kocanın karşılıklı yardımda bulunmalarıdır; bu yardım, Kilisenin kutsal bir tohumla büyümesi, insan ırkının ve uygun yollarla çoğalması ve murdarlıktan uzak durmak amacını içermektedir.
  3. Kutsal Yazılarca yasaklanmış olan, aralarında kan bağının olduğu kişiler haricinde, muhakeme yapabilen herkes evlenebilir. Yine de Hristiyanlar yalnızca Rabde olan kişilerle evlenmelidirler. Bu nedenle gerçek reform dinini ikrar edeneler, imansızlarla, Roma Katolikleriyle veya diğer putperestlerle evlenmemelidirler; ayrıyeten kutsal olanlar, bu yaşamda kötülüğüyle nam salmış veya korkunç sapkınlıkları savunan kimselerle aynı boyunduruğa girmemelidirler.
  4. Evliliğin, aralarında kan bağı bulunan kişiler arasında olması Kelam tarafından yasaklanmıştır. Böylesi ensest evlilikler hiçbir insan yapımı kanunlar tarafından veya kişiler tarafından bile kabul edilmemektedirler; öyle ki evlenen kişiler karı-koca olarak yaşayabilsinler.
  5. Nişandan sonra yapılan zina ve fuhuş, evlilikten önce tespit edilirse, masum olan tarafa antlaşmayı geçersiz kılma hakkı verir. Zina evlilikten sonra gerçekleşmişse, masum olan taraf boşanma isteğinde bulunabilir ve boşanmadan sonra, suçu işleyen kişi ölmüşçesine başka birisiyle evlenebilir.
  6. İnsanlığın bozulmuşluğu, Tanrı’nın birleştirmiş olduğu kişileri ayırmak için çeşitli bahaneler aramaya sebebiyet verse de zinadan veya hiçbir şekilde Kilise veya sivil sulh hâkimi tarafından düzeltilemeyen bir terk edişten başka hiçbir şey evlilik bağını koparmaya yeterli değildir. Boşanmada aleni ve düzenli bir yargılamaya uyulması ve ilgili kişileri kendi iradelerine ve kendi başlarının çaresine bakılmasına izin verilmemelidir.

BÖLÜM 25

Kilise

  1. Gözle görülemeyen katolik veya evrensel Kilise, Tanrı’nın seçilmiş halkının tümünü içermektedir. Bu insanlar, Kilisenin Başı olan Mesih’in altında toplandılar, toplanmış durumdadırlar ve toplanacaklardır. Kilise, her şeyde her şey Olanın gelini, bedeni ve doluluğudur.
  2. Aynı biçimde Müjde yönetimi altındaki katolik ve evrensel olan, ancak gözle görülebilen Kilise de (ki bu Yasanın yönetimindeki gibi tek bir ulusla sınırlanmamıştır), dünyanın dört bir yanında yaşayan ve gerçek dini ikrar eden kişiler ve onların çocuklarını içermektedir. Kilise, Rab İsa Mesih’in krallığıdır, Tanrı’nın evi ve ailesidir ve kilise dışında mümkün olabilecek herhangi bir kurtuluş yolu yoktur.
  3. Mesih, bu katolik, gözle görülebilen kiliseye Tanrı’nın sözlerini ve buyruklarını vermiştir, öyle ki kutsallar bu yaşamda bir araya gelsinler ve dünyanın sonu gelinceye dek yetkinliğe erişsinler. Onları kendi huzuru ve Kutsal Ruh aracılığıyla, vaatleri uyarınca bu amaçlar doğrultusunda etkin kılar.
  4. Bu katolik Kilise, kimi zaman çok kimi zaman da az görülmüştür. Üstelik, bu Kilisenin üyesi olan diğer Kiliseler, Müjde öğretisinin benimsenmesine ve kabul edilmesine, buyruklara uyulmasına ve toplu ibadetlerine dayalı olarak göre daha az ya da daha fazla paktırlar.
  5. Göklerin altındaki en pak Kiliseler hem karmaşıklığa hem de yanlışa düşebilirler ve bazıları öylesine yozlaşmıştır ki Mesih’in Kilisesi olmaktan çıkmış, Şeytan’ın havrasına dönüşmüşlerdir. Fakat yine de yeryüzünde her daim Tanrı’ya, O’nun iradesine uygun biçimde ibadet eden bir Kilise var olacaktır.
  6. Rab İsa Mesih dışında Kilisenin başka hiçbir Başı yoktur. Roma’nın Papası da hiçbir şekilde Kilisenin başı olamaz.

BÖLÜM 26

Kutsalların Paydaşlığı

  1. Tüm kutsallar Başları olan İsa Mesih’te, O’nun Ruhu vasıtasıyla imanla birdirler ve O’nun lütfunda, acılarında, ölümünde, dirilişinde ve yüceliğinde O’nunla paydaşlığa sahiptirler. Sevgide birliğe sahip olarak, birbirlerinin armağanlarında ve lütuflarında da paydaştırlar ve böylelikle hem toplu hem de özel bir biçimde birbirlerinin hem içsel hem de dışsal olmak üzere iyiliklerini karşılıklı olarak gözetmelidirler.
  2. İmanla kutsal kılınmış olanlar, Tanrı’ya ibadette kutsal paydaşlığı ve birliği kurmakla ve de her birinin becerisine ve zorunluluğuna uygun olarak, başkalarına dışsal meselelerde yardımcı olmak üzere karşılıklı terbiyeye mükelleftirler. Bu paydaşlık, Tanrı’nın sunduğu bir fırsat olarak her yerde, Rab İsa’yı ismiyle çağıran herkesi kapsamaktadır.
  3. Kutsalların Mesih’le sahip oldukları bu birlik, onları hiçbir şekilde Tanrılıktaki öze paydaş veya Mesih’le eşit konuma koymaz. Bu fikirlerin herhangi birini savunmak saygısızlıktır ve küfre girmek demektir. Ayrıyeten, kutsallar olarak birbirleriyle olan paydaşlıkları, her bir kişinin kendi mal ve mülklerine sahip olduğu yetkiyi veya mülkiyeti elinden almaz veya ihlal etmez.

BÖLÜM 27

Sakramentler

  1. Sakramentler, lütuf antlaşmasının kutsal işaretleri ve mühürleridirler ve Mesih’i ve O’nun getirdiği faydaları ve de O’nunla olan bağlantımızı temsil etsinler diye Tanrı tarafından buyurulmuşturlar. Sakramentler ayrıca dünyanın geri kalanıyla Mesih’e ait olanlar arasında gözle görülür bir ayrım koymakta ve Kelamına uygun olarak onları Mesih’te Tanrı’nın hizmetine adamaktadırlar.
  2. Her sakramentte, işaret ile işaret edilen şey arasında ruhsal bir ilişki veya sakramente dayalı birlik vardır. Bundan dolayı birinin ismi ve etkileri, bir diğerine atfedilmektedir.
  3. Doğru kullanıldığında sakramentlerde veya sakramentler aracılığıyla sergilenen lütuf, sakramentlerin kendilerinde bulunan bir güçten kaynaklanmaz. sakramentin etkisi bu sakramenti [kilise ibadetinde] uygulayan kişinin kutsallığına ya da niyetine bağlı değildir. Tersine, Ruhun işleyişine ve bu sakramentlerin uygulanmasını onaylayan emri ve bu sakramentleri layık bir şekilde alanlara verilen bereket vaadini içeren söze bağlıdır.
  4. Rabbimiz Mesih tarafından Müjdede verilmiş olan yalnızca iki sakrament vardır. Bunlar vaftiz ve Rabbin Sofrasıdır. Bunların hiçbiri, meşru bir biçimde Kelamın görevlisi olarak atanmış kişi dışında başka biri tarafından uygulanamaz, dağıtılamaz.
  5. Eski Antlaşma’daki sakramentler, içerdikleri ruhsal işaretler ve kullanımları bakımından Yeni Antlaşma’dakilerle aynı öze sahiptiler.

BÖLÜM 28

Vaftiz

  1. Vaftiz, İsa Mesih tarafından yürürlüğe konmuş, Yeni Antlaşma’daki bir sakramenttir. Bu sakrament, vaftiz olmuş olan kişinin yalnızca gözle görülebilen Kiliseye dahil olmasının dini kabulü değil, ancak aynı zamanda kişinin lütuf antlaşmasında olduğunu, Mesih’e aşılanmasını, ruhsal yenilenmesini, günahların bağışlanmasını ve yeni yaşamda İsa Mesih aracılığıyla Tanrı’ya ayrıldığını gösteren işaret ve mühürdür. Bu sakrament bizzat Mesih tarafından, dünyanın sonuna dek Kilisesinde devam etmek üzere tayin edilmiştir.
  2. Bu sakramentin dışsal unsuru sudur; kişi bu suyla Baba ve Oğul ve Kutsal Ruh adına, yasaya uygun biçimde çağırılmış Müjde görevlisi (Rahip) tarafından vaftiz edilmelidir.
  3. Kişinin suya daldırılması şart değildir; vaftiz, suyun kişiye dökülmesi veya serpilmesiyle de doğru biçimde uygulanabilir.
  4. Yalnızca Mesih’e gerçekten iman ettiğini ve O’na itaat ettiğini ikrar edenler değil, ancak imanlı ebeveynin veya ebeveynlerin bebekleri de vaftiz edilmelidir.
  5. Bu buyruğa aldırmamak veya düşmanca tavır takınmak büyük bir günah olsa da lütuf ve kurtuluş ayrılmaz bir şekilde bu buyruğa bağlı değildir; kişi vaftiz olmadan da ruhsal yenilenme yaşayabilir veya kurtulabilir ve vaftiz olmuş olan herkes ruhsal yenilenme yaşamış değildir.
  6. Vaftizin etkinliği, uygulandığı ana bağlı değildir. Buna rağmen, bu buyruğun doğru bir biçimde uygulanmasıyla, vaat edilen lütuf yalnızca sunulmaz, ancak lütfun bahşedildiği kişilere, yaşlı veya bebek ayrımı yapılmaksızın, Tanrı’nın kendi isteği uyarınca yine kendisinin belirlemiş olduğu zamanda Kutsal Ruh tarafından sergilenir ve verilir.
  7. Vaftiz sakramenti kişiye yalnızca bir kez uygulanır.

BÖLÜM 29

Rabbin Sofrası

  1. Rabbimiz İsa, ihanete uğradığı gece, bedeni ve kanı olan sakramenti yürürlüğe koydu ve buna Rabbin Sofrası adını verdi, öyle ki dünyanın sonuna dek ölümünde kendini feda etmesinin sürekli olarak Kilise tarafından hatırlansın, ölümünün tüm faydaları gerçek inananlara mühürlensin, ruhsal açıdan O’nda beslenmeleri ve büyümeleri sağlansın, imanlılar, kendisine borçlu oldukları tüm görevlere daha fazla adansınlar, ve onun mistik bedeninin üyeleri olarak O’nunla ve birbirleriyle olan birlikteliklerinin bir bağı ve güvencesi olsunlar.
  2. Bu sakramentte Mesih, Babasına sunulmadığı gibi dirilerin veya ölülerin günahlarının bağışlanması uğruna herhangi bir gerçek kurban sunulmuş olmaz. Bu sakrament, Mesih’in kendisini ilk ve son olarak Çarmıhta sunup, yine kendi vasıtasıyla gerçekleştirdiği tek seferlik ve de Tanrı’ya mümkün olan tüm övgülerin ruhsal bir sunusunun anma törenidir. Böylece Roma Katoliklerin “kutsal kurban ayini” adını verdikleri uygulama, tiksindirici bir şekilde, Mesih’in seçilmişlerine ait günahların bağışlanması için [sunduğu] biricik kurbanına yapılan hakarettir.
  3. Bu buyrukta Rab İsa, halka uygulamayla ilgili sözü ilan etsinler, ekmek ve şarap için dua ve kutsamayı yapsınlar ve böylelikle sıradan kullanımdan kutsal amaca ayırsınlar ve ekmeği bölüp şarabı hem kendilerine hem de kilise cemaatine vermeleri için kendi hizmetkarlarını atamıştır. Ne var ki, bu sofra o an orada bulunmayan kimselere verilmemelidir.
  4. Gizli kutsal ayinler düzenlemek veya bu sakramenti tek başına rahipten veya başka birisinden almak, kâseyi halka vermemek, sakrament unsurlarına ibadet etmek veya onları yüceltmek ya da tapınılması için cemaat arasında dolaştırmak ve herhangi bir dini kullanıma özel olarak ayırmak bu sakramentin doğasına ve Mesih’in uygulamasına aykırıdır.
  5. Mesih tarafından emredilen kullanımlardan usulüne uygun olarak ayrılmış, bu sakramentin dışsal unsurları, O’nun gerçekten çarmıha gerilmesiyle ancak yalnızca sakramental olarak, kimi zaman temsil ettikleri şeylerin isimleriyle, yani Mesih’in bedeni ve kanı olarak anılırlar. Ne var ki, özde ve mahiyette, gerçekten [tören öncesinde] olduğu gibi yalnızca ekmek ve şaraptırlar.
  6. Rahibin takdisi sonucu veya herhangi başka bir araçla, ekmeğin ve şarabın özündeki değişimle Mesih’in bedenine ve kanına dönüştüğünü savunan öğreti (genellikle “özdönüşüm” olarak bilinir), yalnızca Kutsal Yazılara değil, ancak akla ve mantığa da aykırıdır. Böyle bir öğreti, sakramentin doğasını bozar ve iğrenç putperestliklerden de fazla sayıda birçok batıl inanca sebep olmuştur ve olmaya devam etmektedir.
  7. Sakramentin gözle görülebilir unsurlarının paydaşı olup layığınca alanlar, aynı zamanda içsel olarak imanla ve çarmıha gerilmiş olan Mesih’i ve O’nun ölümündeki tüm bereketleriyle, gerçekte bedensel ve fiziksel olarak değil, ancak ruhsal bakımdan beslenmiş olurlar. Mesih’in bedeni ve kanı, fiziken ekmeğin ve şarabın “içinde” veya “yanında” veya “altında” değildirler, ancak yine de tıpkı elementlerin kendilerinin dış duyularında mevcut olmaları gibi sakrament buyruğuna uyan inananların imanlarında mevcutturlar.
  8. Bilgisiz ve kötü insanlar bu sakramentin dışsal unsurlarını alabilmiş olsalar da bu unsurlarda simgelenen şeyleri almazlar. Uygunsuz bir şekilde bu sakramente yaklaşanlar, Rabbin bedenine ve kanına karşı suç işlemiş olurlar ve kendi yıkımlarını getirirler. Bu nedenle, tüm bilgisiz ve imansız kişiler, O’nunla paydaş olmaya uygun olmadıkları için Rabbin sofrasına layık değildirler ve Mesih’e karşı büyük günah işlemeden kutsal gizlerin paydaşı olamazlar ve gittikleri yoldan dönmedikçe olmamalıdırlar.

BÖLÜM 30

Kilise Disiplini

  1. Kilisesinin Başı ve Kralı olarak Rab İsa, onun yönetimini yerel yönetimlerden ayrı olarak kilisenin görevlilerine emanet etmiştir.
  2. Göklerin krallığının anahtarı bu görevlilere emanet edilmiştir; kendilerine bahşedilen erdemlerle kilise görevlileri, Günahların bağışlanıp bağışlanmadığını ilan etme, Kelam ve disiplinle, tövbesiz olanlara krallığın kapılarını kapatma, Tövbekâr günahlılara ise Müjde hizmetiyle veya gerektiği halde disiplin altından çıkarma yoluyla göklerin krallığının kapılarını açma gücüne sahiptirler.
  3. Kilise disiplini, Gücenmiş üyeleri yola getirmek veya geri kazanmak, Başkalarını benzer suçlardan caydırmak, Hamurun tümünü kabartabilecek kötü mayayı temizlemek, Mesih’in onurunu ve Müjdenin kutsal tanıklığını savunmak, Tanrı’nın antlaşmasının ve mühürlerinin kötü ve inatçı kişiler tarafından bayağılaşarak zedelemesi durumunda, Kilisenin üzerine haklı olarak dökülebilecek olan Tanrı’nın öfkesine engel olmak için gereklidir.
  4. Bu amaçlara daha iyi erişebilmek için Kilisenin görevlileri, kişinin işlediği suça ve kişinin karakterine uygun olarak onu ihtar etmeli, bir süreliğine Rabbin sofrası sakramentinden mahrum bırakmalı ve Kiliseden aforoz etmelidirler.

BÖLÜM 31

Sinodlar ve Konseyler

  1. Kilisenn daha iyi yönetilmesi ve bina edilmesi amacıyla, genellikle sinodlar veya konseyler adı verilen meclisler olmalıdır ve bu meclisler, belirli kiliselerin gözetmenleri ve diğer yöneticilerine ait olmalıdırlar. Mesih’in onlara, kilisenin yıkımı için değil, ancak bine etmeleri için vermiş olduğu makamın ve gücün yetkisiyle, bu gibi meclisleri belirlemek ve kilisenin iyiliği için gerekli olduğu sıklıkta kendilerinin de bu meclisin içinde olmak üzere toplanmak kiliselerin gözetmenleri ve diğer önderlerinin vazifesidir.
  2. İman ve vicdan konularındaki çekişmeleri karara bağlamak, Tanrı’ya yapılan toplu ibadetin ve Kilisesi’nin yönetiminin daha iyi düzenlenmesi için kurallar ve yönergeler koymak, kötü davranışlarla ilgili şikayetleri almak ve bunları yetkiyle yargılamak Sinodların ve konseylerin pastorel görevleridir. Bu hükümler ve kararlar, Tanrı Sözüyle uyumlu olduğu zaman hürmet ve alçakgönüllülükle kabul edilmelidir ancak bahsi geçen karar, yalnızca Kelama uyduğu için değil ancak aynı zamanda bizzat Tanrı tarafından Sözünde verilmiş bir emir olmasından kaynaklanan yetkiyle bu karar verildiği için hürmet ve alçakgönüllülükle kabul edilmelidir.
  3. Elçilerin zamanından beri tüm genel veya özel sinodlar ve konseyler, yanılabilir ve yanılabilmiştir. Bu nedenle, onlar iman veya uygulamanın kuralı olarak görülmemeli, ancak her iki konuda da yardım amacıyla kullanılmalıdırlar.
  4. Sinodlar ve konseyler eklesiyastik meseleler dışında hiçbir konuyu ele almamalı veya sonuca varmamalıdırlar ve bazı olağanüstü durumlarda sivil yönetimlerce talep edildiği takdirde vicdan rahatlığı için öğüt verme yolu dışında devleti ilgilendiren sivil işlere karışmamalıdırlar.

BÖLÜM 32

İnsanların Ölümden Sonraki Durumu ve Ölülerin Dirilişi

  1. Ölümden sonra insanların bedenleri toprağa dönüşür ve bozulur, ancak ölmeyen ve uyumayan ruhları, ölümsüz varlığa sahiptirler ve onları vermiş olan Tanrı’ya dönerler. Doğru insanların kutsallıkta mükemmelliğe eriştirilmiş olan ruhları, en yüksek göklere çıkartılır; orada Tanrı’nın ışıktaki ve görkemdeki yüzünü görürler ve bedenlerinin tam kurtarılmasını beklerler. Kötü insanların ruhları cehenneme atılır; orada zifiri karanlığın içerisinde işkence çekerler ve büyük yargı günü için bekletilirler. Kutsal Yazılar, bedenlerinden ayrılmış ruhlar için bu iki yerden başka bir yer olmadığını kabul eder.
  2. Son günde, yaşayan insanlar ölmeyecek ancak değiştirilecekler. Bütün ölüler, (farklı özelliklere sahip olacak olsalar da) ölmeden önceki bedenleriyle dirilecekler ve bedenleri ruhlarıyla sonsuza dek birleşecek.
  3. Kötülerin bedenleri, Mesih’in gücüyle utanç yaşamak üzere diriltilecekler. Doğru olanların bedenleri, O’nun Ruhu vasıtasıyla Mesih’in bedenine, yüceliğe kavuşturulmak üzere uygun kılınacaklardır.

BÖLÜM 33

Son Yargı

  1. Tanrı, tüm dünyayı, Baba tarafından bütün güç ve yargı yetkisinin verildiği İsa Mesih vasıtasıyla, doğrulukla yargılayacağı bir gün belirlemiştir. O gün, yalnızca düşmüş melekler değil, ancak yeryüzünde yaşamış olan tüm insanlar Mesih’in yargı kürsüsünde toplanıp yargılanacaklar ve düşünceleri, sözleri ve eylemleri için hesap verecek ve bedende yaptıkları iyi ve kötü işlere göre yargılanacaklar.
  2. Tanrı’nın o günü belirlemesinin amacı 1) kendi merhametinin yüceliğini seçilmiş olanların ebedi kurtuluşunda ve 2) adaletini, kötü ve itaatsiz olan lanetlilerin mahvolmasında göstermek. Bundan sonra doğru olanlar ebedi yaşama kavuşacak ve Rabbin huzurunda sevincin ve yenilenmenin doluluğunu alacaklar. Tanrı’yı tanımayan ve İsa Mesih’in Müjdesine itaat etmeyen kötüler ise sonsuz işkencelere atılacak ve Rabbin huzurundan ve O’nun gücünün yüceliğinden sonu gelmeyen yıkımla cezalandırılacaklar.
  3. Mesih, bütün insanların günah işlemekten caydırılması ve kutsal olanların daha büyük bir teselli bulmaları için bir yargı günü olacağına şüphe duymadan kabul etmemizi beklemektedir. Mesih o günü, insanlığın bilgisinden saklamıştır; öyle ki insanlar dünyevi tüm güvenceleri bir kenara bırakarak, her daim hazır olsunlar. Rabbin ne zaman geleceğini bilmedikleri için her zaman “Rab İsa, çabuk gel, Âmin” demeye hazır olsunlar.
Başa dön tuşu